Liberal ekonomilerde esas olan, kamunun piyasanın akışına hiçbir şekilde müdahale etmemesidir. Ancak piyasa oyuncularının kendi aralarında anlaşarak rekabeti bozmaları; kartel haline gelmelerini önlemek için bir takım kurumlar vardır. Düzenleyici ve denetleyici kurumlar, kontrol edilmesi gereken aksi takdirde büyük mağduriyetler yaratabilecek piyasaları denetler: bankalar ve finans kuruluşlarının denetlenmemesi, sermaye yapılarının bozulması 2001 krizinin yegane sebebidir.
Türkiye'de internet ve telekomünikasyon piyasasını düzenleyen bir kurum vardır: BTK(Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu). Bu kurumun piyasa baskısından bağımsız olarak karar alması, ancak kurumun kararlarına müdahale edilmemesi ve kurum üyelerinin piyasa ile alakasını kesmesi ile mümkün olur. Ama gelin görün ki BTK'dan sorumlu bakan yardımcısı, Türk Telekom'un yönetim kurulu başkanı. Yani piyasanın en büyük telekomünikasyon oyuncusunun yetkilisi, aynı zamanda bu piyasayı düzenleyici kurumun da başında. Bununla birlikte Türkiye'nin en büyük telekomünikasyon altyapısına sahip şirketler olan Türk Telekom, Turkcell ve Türksat dipsiz bir kuyu olan Türkiye Varlık Fonunda. Bu fon da Cumhurbaşkanlığı'na bağlı.
Ülkemizde karayollarında ve demiryollarında internet altyapısına kazı izni verme yetkisi Ulaştırma Bakanlığında; şehirlerde ise kazı izni verme yetkisi belediyelerde. Bakanlık, yeni girişimcileri durdurmak amacıyla kazı izni vermemektedir. Bu nedenle girişimciler, Türk Telekom'un sahip olduğu altyapıyı kullanmaya zorlanmakta; Türk Telekom'da bu altyapının kullanılması karşılığında çok yüksek kullanım ücreti talep etmektedir. Şehirlerde ise belediyeler, fiber altyapının geçirilmesi için kendi altyapılarını kurmaktadır. Belediyeye ait altyapının kullanılması karşılığında da metre başına aylık 300-400 TL kira bedeli talep edilmektedir. Yani Türk Telekom haricindeki bütün girişimlerin önü çeşitli bürokratik zorbalıkla kesilmiştir. Yukarıda bahsettiğim gibi sektörün bütün anahtarları (Bakanlık, Varlık Fonu, Türk Telekom) hükümetin elindedir.
Bugün dünyanın en hızlı interneti Singapur'da bulunmaktadır: 226 megabit indirme hızı vardır. Ülkemiz ise ortalama olarak 24 megabit indirme hızına sahip ve dünyada internet hız sıralamasında 102. sırada. Maalesef sektörü tamamen eline almak isteyen bir zümre, Türkiye'yi Avrupa'nın en yavaş ve en pahalı internetini kullanmaya mahkum etmek pahasına, bu sektörün kendi çevreleri haricinde yeni girişimcilerin pazara girmesini engellemektedir. Peki bunun yan etkileri nelerdir? 24 megabit internet hızıyla Türkiye'nin internet içerikleri üretmesi, pazarlaması, dağıtması; bu ürünleri yurtdışına ihraç etmesi mümkün değildir. Reel sektörün can damarı olan online satış hizmetlerinin, bu hızla ilerlemesi mümkün değildir. Eğer bir şehir merkezinde değilseniz, aradığınız ürünlerin görselleri, ekranınıza kaç saniyede düşmektedir? Bu sorunun çözülmemesi, Türkiye’nin küresel rekabette geri düşmesine; Corona döneminde eğitim hizmetinin doğru düzgün sunulamamasına; dar gelirli ailelerin 8 megabit gibi çok yavaş bir internete aylık 80 TL’den fazla rakamlar ödemesine sebep olmaktadır.