29 Ekim sabahı Gazi Mustafa Kemal heyecan içindedir. Çabucak giyinir ve kendisini beklemekte olan arabasına binerek Ulus’a, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gider. Bilinen hadiselerin sonunda Cumhuriyet ilan edilir. Merasim ve tebrikleşmelerin sonunda Paşa yorulmuştur. Yeni Cumhuriyetin ilk yıllarında atılması gereken önemli adımlar, inkılaplar ile bu konulara karşı muhtemel muhalefetler üzerinde çalışmaya başlayacaktır. Şoförüne 'Gidiyoruz' der. Çok acelesi vardır, yanına kimseyi almak istemez. Arabaya binilir ve hızla Ulus’tan uzaklaşılır. Ne var ki birkaç dakika sonra araba arızalanır. Şoför araçtan iner, Gazi de iner. Belinden tabancasını çıkarır şoförüne 'Sen tamiratla ilgilen ben bizi korurum' der. Ne büyük bir siyasi kriz yaşanmış ki o günün Ankara’sında can güvenliği tehdidi bu boyutta algılanabilmiş. Şoför kısa sürede arızayı giderir, araçlarına binip yollarına devam ederler. Gazi, köşke dönünce şoförü ödüllendirir.
O dönemde Atatürk’ün şoförleri askerlerden seçiliyordu. İşte Atatürk’ün bu en çok sevip kıymet verdiği şoförü Alanya Deretürbelinas Köyü’nden Gani Yıldız’dır (merhum). O kadar memnun kalmıştır ki Atatürk Gani Yıldız’dan, askerliği bitmiş olmasına rağmen yanında kalmasını ister, ancak Alanya aşığı Gani Yıldız memleketine dönmeyi tercih eder. Mekanları cennet olsun.
Yazımı 10 Kasım günü yazdığım için konu da Atatürk oldu tabi. Semboller çok önemlidir. Bakın bugün birileri Rojova diye hap kadar bir yerin savunulması üzerinden sözüm ona 'Kürt Kurtuluş Hareketi' senaryosu yazmaya kalkışıyor. Hükümet her akşam kafamıza vura vura 15 Temmuz’un en önemli bayram haline getirmeye çalışıyor ve bu konuda tüm sembolleri kullanıyor. Sosyolojik açıdan bir milletin kendisine dayatılana ilk defa böyle gür bir sesle karşı koyması çok değerlidir. Gerçekten de önemli bir kırılma noktasıdır ve asla değersizleştirilmemelidir. Amma ve lakin tankın karşısında asaletle duran kahramanlar, yedi düvelin bir araya gelerek kurduğu ordulara karşı milletiyle birlikte dikilen Mustafa Kemal Atatürk’ü unutmamalıdır. Bu devletin kurucu lideri ve en önemli sembolü örselenmemelidir.
Yafes’e kadar tüm ceddimizin mirası doğrusuyla eğrisiyle bizim. Osmanlı da bizim Selçuklu da bizim. Kürşad da bizim, Fatih Sultan Mehmed de. Hepsi tamam da kurduğumuz bir devletimiz varken Osmanlıspor ne, Osmanlı Ocakları ne? Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 'Stratejik Derinlik' kitabı ile duyulmaya başlanan, bana göre Neo Osmanlıcılık olan bu akım aslında bizi Orta Doğu’da yalnızlaştırdı. Lüzumsuz ve vakitsiz’’ Türkler topraklarımızı işgal mi edecekler’’ kaygısına yol açtı. İçerde de planlı bir şekilde devletimize karşı aidiyetimiz örseleniyor. Devlet zaafa uğrarsa ne mi olur? Bakınız Suriye. Birlik ve beraberlik bu kadar elzemken, en çok yapmamız gereken şey ayrıştırıcı dillerden kaçınmaktır. Buna da en fazla devleti yönetenler dikkat etmelidir. Hoşçakalın.