İnsanlar yaradılış itibariyle fiziksel görünüm olarak birbirlerine çok benzerler. Fizyolojik, genetik bir rahatsızlığı olmadığı müddetçe her insanın iki ayağı, iki kolu, bir kafası, bir beyni, iki kulağı, bir ağzı vardır değil mi?
İnsanlar birbirlerine bu kadar çok benzerken nasıl oluyor da davranışsal olarak farklılıklar gösteriyor olabilirler hiç düşündünüz mü?
Bunun birçok nedeni vardır; genetik özellikler, psikososyal değişkenler, yaşam deneyimleri, psikolojik ihtiyaçlar… vs. Burada kişinin davranışlarının ardında yatan süreçler etkili oluyor. Kişinin ruh hali, duyguları ve düşünceleri, davranışları üzerinde oldukça etkili. Duygu, düşünce ve davranış sistemik bir şekilde birbirini etkilemekte aslında.
Örneğin kişi ilk olarak birisi tarafından takip edildiğini zihninden geçirir (düşünce), bu düşünce kişinin duygu durumunu etkiler; korkabilir, kaygılanabilir (duygu). Düşüncenin etkisiyle ortaya çıkan duygu da en sonunda kişinin davranışlarını etkiler; yerinde duramaz, tırnaklarını yer, kaçmaya başlar (davranış).
İnsan psikolojisi oldukça karmaşık bir yapıya sahip gördüğünüz gibi, bir yandan da oldukça basit aslında. Psikoloji bilimi insanı daha kolay anlayabilmek adına benzer kişilik özelliklerini belli isimler altında toplamaya çalışır. Bu sınıflandırmayı yaparken de bir kısmını kişilik bozukluğu, bir kısmını ise kişilik biçimi olarak adlandırır.
Kişilik bozukluğunda tedavi edilmesi gereken bir yapı vardır. Bu kısım daha çok psikiyatri ve psikoterapi ile ilgili. Kişilik biçiminde ise kişinin iç görü kazanarak kendisinin farkında olması, yaşamının daha nitelikli olması adına gereklidir. Bu kısım ise psikoterapistler, psikolojik danışmanlar ve psikologların uzmanlık alanında. Kişilik bozukluğu ile kişilik biçiminin ayrımını daha net yapmak gerekirse; kişilik bozukluğunda kişinin yaşam kalitesi oldukça düşüktür, hem kendine hem çevresine zarar verme ihtimali vardır. Kontrol altına alınması gereken bir yapıdır. Kişilik biçimi ise normal sınırlarda kabul edilen kişilerin öne çıkan kişilik özellikleriyle ilişkilidir. Kişi, kendi özelliklerinin farkına vararak yaşamını daha rahat sürdürebilir.
Örneğin çekingen kişilik bozukluğuna sahip bir birey, yaşamını sürdürmekte ciddi anlamda zorluklar çeker. Bir diğer kişiyle iletişim kurmak onun için oldukça güçtür. İş görüşmelerine gidemez, okula devam edemez. Kendilerini dış dünyaya kapatarak, varlıklarını korumaya çalışırlar. Aileleri dışında kimseyle görüşmezler, sosyal ortamlara zoraki girerler dolayısıyla panik nöbetleri geçirebilirler.
Çekingen kişilik biçiminde olan bir birey ise bu özelliğinin farkına vararak, ilaç desteğine gereksinim duymadan ihtiyaç halinde profesyonel destek ile yaşamını daha işlevsel bir hale getirebilir. Çevrelerinde az kişi vardır ancak yeni ilişkilere kapalı değillerdir. Tanıdıkları kişileri, bildikleri ortamları tercih ederler. Konuşurken yüzleri kızarabilir, elleri terleyebilir ancak yine de konuşmaya devam edebilirler. Yeterli çabayı gösterdiklerinde bu özelliklerini değiştirmeleri mümkündür.
Bizler sosyal ilişkiler kurabilen, sosyal ilişkiler kurması beklenen canlılarız. Yaşamın devam edebilmesi için uyum sağlamayı öğrenmemiz gerekir. Yaşama uyum sürecinde karşımıza kişisel veya çevresel kaynaklı sorunlar her zaman çıkabilir. Ancak bu sorunları aşmak, kontrol altına almak, o sorunlarla yaşamayı öğrenmek de her zaman mümkün.
Unutmayın, farkında olduğunuz sürece gerçek anlamda yaşarsınız. Diğer türlü rüzgarda savrulan naylon torbadan bir farkımız kalmaz.