Mevzuya dalmadan önce şunu peşin peşin söyleyeyim…
İnsanları, kurumları, kuruluşları “töhmet altında” bırakacak bu tür mevzularda yazı yazmayı hiç sevmem aslında…
Çeyrek asırdan fazladır içinde bulunduğum, kalem salladığım bu meslekle ilgili “geçmişime” bakarsanız, böyle konularda “her topa girmediğimi” kolayca görürsünüz…
Hiç tarzım değil yani…
Peki, “tarzım değilse” neden yazıyorum, ya da yazmak durumunda kaldım…
Şunun için…
Malumunuz, Sevim hanım yani anam, beni Konya’da dünyaya getirdiği için memleketim Konya…
Orada doğdum, orada büyüdüm, mesleğime orada başladım…
Bir insanın ömründe hiç de “azımsanamayacak” kadar uzun yıllar Konya’da gazetecilik yaptım, kalem salladım…
Çıraklığından başladığım bu mesleğin, “patronluk” seviyesine kadar her kademesinde bulundum…
Her ne kadar “uzun yıllardan bu yana” Konya’da yaşamıyor olsam da, o memleketle ilgili “çekirdek ailem” ve bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda bazı “dostlarım” dışında hiçbir bağlantım, ilgim, alakam olmasa da aslen “Konyalı” olmam ve o memlekette uzun yıllar gazetecilik yapmış olmam bazı durumlarda “burnumun dibinde” bitiveriyor işte…
Tıpkı birazdan “balıklama” dalacağımız mevzu gibi…
Mevzu şu…
Bundan aylar önce ismini, cismini bilmediğim birileri aradı şahsımı…
Uzun yıllar Konya’da gazetecilik yaptığımı bildiğini vurgulayarak, “bir konuda yardımınızı isteyeceğim” dedi…
Biraz şaşkınlık, biraz da merak içinde, “buyurun, elimden gelen bir şey varsa seve seve yardım ederim” dedim, doğal olarak…
“Bu Apron İnşaat’ı sormak istiyorum” dedi, telefondaki ses…
Proje hoşuna gitmiş, üye olmak istiyormuş ama güvenip güvenemeyeceği konusunda kararsız kalmış, falan filan…
“Bunların merkezi Konya’daymış, bu projeyi orada da uyguluyorlarmış, tanıyor musunuz, referans olur musunuz” gibi sorular sordu…
Tanımadığımı söyleyip, Konya’daki meslektaşlarımdan gerekli bilgileri alabileceğimi, birkaç gün sonra tekrar irtibata geçersek daha sağlıklı bilgi verebileceğimi söyleyip, kapattım telefonu…
Konya’da uzun yıllar birlikte omuz omuza görev yaptığım, dürüstlüğünden, ahlakından zerre kadar şüphe duymadığım birkaç dostumla da konuştum gerçekten…
Aldığım bazı bilgileri bir kenara “not edip”, bu bilgiler hakkında ne diyeceğini merak ettiğim, Apron İnşaat’ın kurucusu ve sahibi olan Mimar Cengiz Acar’la irtibata geçmeye çalıştım…
Hatta, sosyal medya üzerinden, şirketin Alanya sorumlusu olduğunu öğrendiğim Hatice Bal isimli bir bayanla iletişim kurup, Cengiz beyle röportaj yapma isteğimi de ilettim…
Aradan aylar geçti…
Ne arayan oldu, ne de soran…
Bu süre içerisinde gerek Alanya’da emlakçılık yapan bazı isimler, gerek Konya’da “mağdur” olduklarını iddia eden pek çok kişi beni bulup dertlerini anlatarak “ne olur bir gazeteci olarak bunları dile getirin, bizlere yardımcı olun” dediler…
“Topluma karşı kendini sorumlu hisseden bir gazeteci” olmam ve bu mesleği uzun yıllar Konya’da icra etmiş olmamın dışında, konunun şahsımla “uzaktan yakından” hiç bir alakası yokken, ısrarla “mağdur olduklarını” iddia edenler sayesinde, “kabak geldi benim başımda patladı”
Şu anda elinizde tuttuğunuz gazetenin altıncı sayfasında, Apron İnşaat’ın Alanya Projesi’nin temelinin atıldığına dair bir haber var…
Bu haberi o sayfaya koyan da benim, bu yazıyı yazan da…
Şunu demeye çalışıyorum…
Şahsım olarak ne Cengiz Acar, ne Apron İnşaat, ne de Hatice Bal hanımefendi ile hiçbir derdim, sıkıntım, tasam yok…
Alanya’da yaşayan, Alanya’nın ekmeğini yiyen, Alanya’da kalem sallayan bir Ademoğlu olarak, Alanya’ya yatırım yaptıkları için de teşekkür ederim ayrıca…
Ama, sadece ve sadece Konyalı olup, bu mesleği uzun yıllar Konya’da yaptığım için, üzerimde inanılmaz bir baskı var…
Ve bu işin bir de “manevi sorumluluğu” var, benim açımdan…
İşte bu sorumluğun “altına kalmak” istemiyorum…
Durduk yerde de insanları “töhmet” altında bırakan, ya da “yanlış yönlendiren” ya da ne bileyim, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gibi gösteren işlere imza atmak istemiyorum…
Bu nedenle de çok bekledim…
Ve artık bazı şeyleri yazmak zorunda hissettim kendimi…
Ortaya da çıka çıka böyle bir yazı çıktı işte…
Umarım kendimi doğru ifade edebilmişimdir…