Şehirlere ait marka imajı yaratmak tamamen elimizde olan o kadar kolay bir süreç değildir. Bu yüzden bilinçli ve stratejik yaklaşmak gerekir ki markalaşma doğru şekilde sağlansın. Bir şehri bir ürün gibi paketlemek ve reklamla algı yaratmak maalesef mümkün değildir. Bu yüzden şehri satmak mümkün olmaz. Dünyanın neresinde “İstanbul kebap şehri hadi kebap yemeye gelelim” diyen bir reklam görülmüştür? Alanya için de “Hadi gelin, deniz güneş kumun keyfini çıkarın” diyen bir reklamla şehri anlatmak Alanya’yı anlatmak için yeterli değil bence. Siz ne dersiniz?  
Alanya’daki yaşamı göstermek gerekir.  Geçtiğimiz aylarda, bir dizide anlatılan Alanya, ülke çapında sos, yal medya ve basında  ciddi ölçüde yer aldı. Böylece Alanya dışında yaşayan insanlar Alanya’nın doğal güzelliklerini, tarihi güzelliklerini görme ve nasıl deneyimlendiğini  inceleme fırsatı buldu. 

Bazen filmlerle, romanlarla, müzikallerle veya şarkılarla anlatıldı şehirler. Bu tek bir kare değil, uzun süreçler sonucunda gerçekleşti. Ülkemizde gelişmiş bir tekstil sektörü varken aklılarla Milano geliyorsa bunun nedeni öğretilen algılarla oldu. Ayrıca uluslar arası yapılan moda defileleri, dünyaca yaygın moda dergilerinin yansıttığı algılarla moda konusunda dünyada ilk akla gelen marka şehir olmayı başardı.  Dünya çapında rekabette yüzleşilen zorluklar göz önünde bulununca bu yansımalar olmadan ne yaparız, dünyada nasıl var oluruz sorusunda genelde en kolaya kaçmayı seçiyor şehirler.  
Alanya neyi seçiyor diye sorarsak, aklınıza ne gelir? Yıllardır hep yaptığımız dönemsel ülke ve bölgelere yönelerek onların tercihlerine göre şekillendirilmiş bir imaj ve en ufak bir krizde ne yapacağını bilemeyince fiyat kırmayı seçmek aslında. Yani işin en kolayına küçük bir kaçış. Vizyon sahibi olmak yerine kısa süreli çözüm peşinde olunca da marka şehir olma fikri bütün güzelliklerine, bir marka için olabilecek her özelliğe sahip olmasına rağmen uzakta kalıyor. 
 Tabii uzun vade düşünmeden ucuz fiyatla oluşacak kalite algısını hesaba katmadan, yani günü kurtarmalık geçici pansumanlar.  Karlılık seviyesi zaten belli, nasıl düştüğünü anlatmak benim işim değil.  Ama zamanla “her şey dâhil ucuz şehir” algısı dünyaya yayılarak, kalite konusunda bir soru işareti yaratıldığı bir gerçek.  

Düşük fiyatlandırma tercih edilebilecek bir yol, ucuz şehir olmak yanlış bir yol değil. Ama, ucuz fiyat ile birlikte düşük kaliteyi seçmek de doğru değil. Unutmamak lazım ki dünyanın hiçbir yerinde marka şehirler düşük kalite sonucunda var olmuyor.