Medeniyetin Kaynağı: Su
Su, insanlık tarihinin başlangıcından beri medeniyetimizin gelişmesindeki en önemli faktörlerden biri oldu. Klasik tarih anlayışında, avcı-toplayıcı toplumdan tarım toplumuna, yani yerleşik hayata geçişin dünyada ilk başladığı yerin Fırat ve Dicle nehirleri arasında olması tesadüf olmasa gerek. Nerede tatlı su kaynağı varsa, medeniyetler de oradan doğdu. Gerek Mısır’daki Nil Nehri, gerek antik Çin medeniyetinin beşiği Sarı Irmak, binlerce yıldır toplumları besleyerek insanlığın serüveninde önemli rol oynadılar.
Toplumlar büyüdükçe ticaret gelişti, ticaret geliştikçe üretim sadece karın doyurmak için değil, aynı zamanda satmak için de gerekti. Böylelikle daha çok alan tarım arazisine çevirildi ve doğal olarak daha çok suya ihtiyaç duyuldu. İnsanlığın en büyük yanılgılarından biriyse, yemek ve temizlik gibi en temel ihtiyaçlarının ayrılmaz parçası olan bu kaynağın sonsuz olduğunu varsaymak oldu. Su kaynaklarının sonsuz olmadığının anlaşılması için gereken zor ve acı dolu bir yol oldu: Kuraklık.
-Kuraklığın Pençesinde Alanya
Kuraklık uygarlıkların beşiği Akdeniz bölgesinde çok eski zamanlardan beri toplumlar için sorunlar yarattı. Yapılan araştırmalara göre, 3200 yıl önce Doğu Akdeniz bölgesinde gerçekleşen kuraklık, bölgedeki uygarlıkların yok olmasına yol açtı. Bunca yıldır ders almamış olmalıyız ki, medeniyetleri yok eden böyle bir afetle yine karşı karşıyayız. Son dönemde Alanya’da yağmurların azaldığını, derelerin ve çayların yazın nerdeyse kuruduğunu fark etmeyen var mı? Önceden gürül gürül akan Oba Çayı şimdi ne durumda? Belki gündelik hayatta o kadar fark etmiyoruz. Bir de suya en çok muhtaç olan çiftçilere sorun bakalım. Hangisi memnun son dönemdeki yağışlardan veya kuyudan çektikleri suyun seviyesinden?
Peki Alanya’nın kuraklığa teslim olması kaçınılmaz bir son mu? Her ne kadar alınabilecek çözümler olsa da şu anki senaryoda ben kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. İklim değişikliğinin etkileriyle yağışlar azalıp sıcaklıklar artarken bilinçsiz su kullanımının yaygınlığı, beni karamsarlığa itiyor. Bu yazı dizisini yazma amacım aslında bu karamsarlıktan bir nebze de olsa kurtulabilmek çünkü hatalarımızdan ders alırsak, çözüm odaklı hareket edip sıkı önlemler alırsak karalar bağlamaya gerek yok. Bu durumda atabileceğimiz ilk adımlardan biri de durumun farkında olmak.
-İlk Adım: Sorunu Anlayabilmek
Bu bağlamda her şeyden önce, kuraklık nedir sorusu karşımıza çıkıyor. Çölde yaşayan bir bedevi için kuraklığın anlamı bizimkiyle aynı mıdır? Yağışlar ne kadar azalırsa bizim için kuraklığın başlangıcı olur? Şu an bir kuraklık sorununun içinde miyiz yoksa tüm derelerin kurumasını mı bekleyeceğiz? Bu sorular çerçevesinde düşünürsek kuraklık kavramının fiziksel (meteorolojik) ve sosyal olmak üzere iki ayağından bahsedebiliriz. Fiziksel açıdan, yağışların ve mevcut su kaynaklarının azalmaya başlaması kuraklıkla bağlantılı görülebilir fakat bu durum toplumu ne kadar etkilerse kuraklık riski de o kadar artar. Yani yağışların azalması tek sorun değil, bizim bu duruma karşı ne kadar hazırlıklı olduğumuz asıl problemi oluşturup kuraklığın şiddetini belirler. Bir başka deyişle, doğal afet yoktur. Toplumun o afete karşı (bu afet herhangi bir doğa olayı sonucunda olsa da) hazır olup olmaması durumu belirler. Ülkemizin yakın tarihinde hazırlıksız yakalandığımız afetlere dair birçok örnek görebiliriz.
Öte yandan kuraklık kavramı, diğer afetlere nazaran daha karmaşık bir yapıdadır. Örneğin bir selin veya depremin ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini, insanları nasıl etkilediğini belirlemek nispeten daha kolaydır ama kuraklık yapısı gereği, belki de yüzlerce yıl sürebilecek ve doğrudan ve dolaylı birçok sektörü etkileyebilir. Şu an Alanya’da kuraklık var mı, varsa ne zaman başladı soruları kişiden kişiye göre değişebilir. Kuraklığın varlığından çok kuraklık riskini analiz etmek, bize daha temelli veriler verebilir ve bu olası afetin etkileri ağırlaşmadan çözüm önerileri bulabiliriz.
-Yol Haritası Ne Olmalı?
Peki kuraklık riskini anlamak için nasıl bir yol izleyebiliriz? Yukarıda bahsettiğim meteorolojik, yani fiziksel, ve sosyal yönünü iyi kavramamız gerekiyor. Fiziksel yanda tarihsel yağış düzenleri ve sıcaklık artışı gibi bölgesel iklimsel değişiklikler incelenebilir. Öte yandan, sosyal tarafı incelemek için Alanya’daki su kullanımını anlayıp, aynı zamanda mevcut afet yönetimi politikalarının ne durumda olduğunu anlamamız gerekir.
Alanya’daki su kullanımı en yoğun tarım sektöründedir. En çok yetiştirilen ürün uzun süredir muz olduğu için bu yazı dizisinde muz üretiminin tarihsel süreci ve mevcut su kaynakları üzerine etkisini inceleyeceğim. Bu sebeple bir sonraki yazıda muzculuğun Alanya’da popülerleşmesi konusunu ele alacağım.