Sevgili okurlar, bu hafta fanatiklik konusunu ele alacağım. Fanatizmin sözlük anlamı “Bağnazlık”tır. Bağnazlık ise TDK sözlüğünde “Bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık, bağnazca davranış, taassup, mutaassıplık, fanatiklik, fanatizm” şeklinde tanımlanmıştır.
Fanatizm günümüzde siyaset, ideoloji, görüş, din, futbol vs. alanlarda fazlasıyla rahatsız edici şekillerde kendisini göstermektedir. Farklı görüş ve konularda bağımlılık oluşturan fanatizmin, insanları nasıl bu hale getirebildiği üzerine, artık ciddi manada düşünme zamanı geldi de geçiyor bile! Çünkü zararları ortadadır. Dünya tarihine baktığımızda, son yüzyılda yapılan zulümlerin ırk fanatizmi, din fanatizmi, ideoloji fanatizmi gibi nedenlerle yapıldığı görülecektir. İlk bakışta masum bir heves gibi görünse de; Fanatizm, kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Fanatik kişide hiç bir esnekliği olmayan sabit fikirlilik söz konusudur. Doğru olduğunu düşündüğü her şeye tüm ruhuyla sıkı sıkıya bağlıdır, kendini o olguyla özdeşleştirmiştir. Fanatik olan kişi, farklılıkların zenginlik olduğunu bilmeden, inandığı fikirlerden asla ödün vermez. Bu kişilerle herhangi bir tartışmaya girmeniz mümkün değildir, çünkü düşüncelerinizin aynı olmadığını fark ettiği anda size karşı kendisini kapatır ve hatta karşı saldırıya geçer.
Hasan Sabbah’tan Adnan Oktar’a tarih boyunca fanatikliğin insana neler yaptırabileceğini hayretle takip ediyoruz. Bilmeyenler için; Alamut Kalesinde müritlerine afyon içirip, sözde cennetine ziyarete götüren, daha sonra da insanları emrinde robotlaştıran, suikastçılarıyla o döneme damga vurmuş kişidir: Hasan Sabbah. Adnan Oktar’ı zaten hepimiz biliyoruz. Hepimizin gözü önünde oldu her şey: İnşallah hocam, Maaşallah hocam! Pensilvanya’daki Fetullahçı Terör Örgütü elebaşının sözde müritleri de, kendi halkının üzerine ölüm yağdıracak kadar gözleri dönmüştü. Bu durumu akılla mantıkla açıklamak mümkün değildir. İşte fanatiklik böyle tehlikeli bir şeydir. Dale Carnegie’nin kitabında kayda değer bir söz okumuştum. “İnançlarımız oluşurken son derece dikkatsiz davranırız, ama biri bizi bu inançlarımızdan ayırmaya kalkıştığında şiddetli bir tutku ile karşı koyarız. Aslında bizim için inançlarımız fazla önemli değildir, önemli olan şey özgüvenimizin tehdit edilmesidir.” Yani yanılmış olmayı kendisine yakıştıramayan fanatik, fanatikliğine devam eder. Ona göre; Haklı olduğunu göremeyenler, onun bir numaralı düşmanıdır!
Bilgi ve düşüncelerimizde, duygu değil de mantığın ölçüt olması, bizi bir nebze de olsa fanatizmden kurtaracaktır. Düşüncelerini sorgulayan, fanatizm çukurundan kurtulan insanlar şunu anlayacaktır ki; bilgi ve düşünceler devamlı değişmektedir ve onun için de o düşüncelere, neredeyse insanlara zulüm edebilecek derecede bağlanmanın anlamı yoktur. Nihayetinde, düşüncelerimiz ne kadar mantıklı görünse de, bir gün yanlış olduğu ortaya çıkabilir. Bu nedenle de, sırf bizim gibi düşünmediği için başkalarını hor görmek, onlara zulmetmek büyük bir yanlıştır. Fanatizme ve ondan dolayı insanlara zulmedenlere verilecek en güzel cevap İsrail tanklarının önünde zulme siper olan ve bu uğurda canını feda eden Rachel Corrie’ye aittir. “Zulüm bizdense ben bizden değilim”
Kendimizi fanatizm tehlikesine karşı sürekli kontrol etmemiz ve bir şeyi kabul etmeden önce dikkatlice incelememiz, bu konuda sağlıklı bir bakış açısı kazanmamıza vesile olacaktır. Hitler’li Almanların, 2. Dünya Savaşı dönemine ait bir belgeseline ulaşabilirseniz izlemenizi tavsiye ederim. Fanatizmin yıkıntıları arasında; Fanatizmin dönemsel bir utanç, Aklın kalıcı bir ışık olduğunu görmenize yardımcı olacaktır.
Herkese mutlu bir hafta sonu diliyorum.