Yaşlanmak ve Yaşlılarımız (3)

Abone Ol
Yaşlılarımız bizim milli arşivimizdir. Yaşlılarımız toplumumuzun şaşmaz hafızasıdır. Yaşlılarımız hayat tecrübemizin vazgeçilmeyecek en büyük unsurlarıdır. Yaşlılarımız kendi yaşadıklarını gençlere aktaran en büyük tecrübedir. Hem devlet hem de millet olarak yaşlılarımıza çok büyük kıymet vermek zorundayız. Bu hem dini hem de milli görevimizdir.
Yeni yuva kuran gençlerimize tavsiyelerimizin başında, anne ve babasına iyilikle muamele etmesini tavsiye etmeliyiz. Evlilik hayatlarında onlardan öğrenecekleri çok şeylerinin olduğu hatırlatılmalıdır. Hayatın en aziz varlıklarının onlar olduğu öğretilmelidir. Yaşlılarımız toplumun ulu çınarlarıdır. Onların gölgesinde serinleriz. Onların el gölgeliği olmadan hayatımızda hep yalnızız. Sığınağımız onlardır. Gençlerimize, düğünü yaptım, kendi yuvam var, ben kendi kendime yeterim diye düşünmemelerini söylemeliyiz her zaman. Bizler hiçbir şeyi bilmezken her şeyi anne ve babamızdan, yani hayatı doğuştan ölünceye kadar onlardan öğreniriz.
Yaşlılarımızın her bir yılı ayrı bir tecrübe ve birikimdir. Büyüklerimiz, yani yaşlılarımız aynı zamanda her biri birer arşiv ve milli hafıza olduğu kadar, tarihi aktarıcılarımız, bir nevi milletimizin canlı tarihidirler. Bu nedenle yaşlılarımıza bu yönü ile de bakmamız gerekir. 50-60 sene evvelimizi, günümüzle birleştirip, yarınımızı daha güzel yaşayabilmemiz için büyüklerimizin tecrübesine çok ihtiyacımız var.
Peygamberimiz hayır sizin büyüklerinizdedir buyuruyor. Bizi bizden daha çok seven bir peygamberimiz var. Yaşlılarımıza saygı onun isteğidir. Toplumun büyükleri olan yaşlılarımızı önemseyelim. Allah bize ömür verirse biz de yaşlı olacağız ve bu mukadderdir.
Yaşlılarımıza ilgi ve sevgi duymalıyız. Küçüklüğümüzde bize duydukları şefkati, sevgiyi onlara göstermeliyiz. Unutmamalıyız ki, onları yalnızlık yıkar. En büyük ızdırabı yalnızlıkta yaşarlar. Yalnızlık ise gam ve keder sebebidir. İnsanı hayatta güçsüz ve takatsiz düşüren gamdır. Atalarımız “İnsanı gam, duvarı nem yıkar” demişlerdir. Onlarda en büyük yarayı terk edilmişlik açar. Bir kenara itilmiş nice insan var bu dünyada. Belki bütün toplum ızdıraplarının sebebi, bir kenarda unutulmuş aç ve biçarelerin ızdırabıdır. Dinimiz bu durumdaki insanları kucaklamayı emreder. Dinimizdeki kardeşlik hukuku, komşuluk hukuku, içtimai yardımlaşma bunu emreder. Zekât müessesi bunun için vardır. Yani toplum dertlerinin asıl sebeplerini ortadan kaldırmak için vardır. Yoksulluk, çaresizliktir. Toplumun en çaresizleri belki kimsesiz ve bir kenarda unutulmuşlardır.
Unutmayalım ki bir gün biz de (Allah ömür verdi ise) yaşlanacağız. Çaresizlik bizim de kapımızı çalacak. Yaşlılarımıza göstermediğimiz saygıyı biz bekleyeceğiz. Ektik ise biçeriz. Bizden sonrakiler hak ettiğimiz ile muamele ederler. Bizden öğrenmedikleri saygıyı, bizden görmedikleri örnekliği onlardan beklemeye hakkımız yoktur.
Yaşlılara saygı Allah’a olan saygımızın ifadesidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (SAV): “Saçı sakalı ağarmış yaşlı Müslüman’a saygı gösterip ikram etmek, Allah’a saygıdandır.” (Ebu Davud, Edeb, 23) buyurmuşlardır.