Yalnızlığın iki yüzü

Abone Ol
Yalnızlık kaçınılmaz; dünyaya yalnız gelip yalnız gidiyoruz. Ancak yaşamı sürdürmek için bir diğerine de ihtiyaç duyuyoruz. İnsan sosyal bir varlık. İletişim kurabiliyor, duygularımızı paylaşabiliyoruz. Dünyaya bir aileye ait olarak geliyoruz, ilerleyen yıllarda kendi çevremizi, kendi ailemizi kuruyoruz. Tüm bunların yanında insan, birçok kişiyle bir arada olsa bile kendini yalnız hissedebiliyor. Anlaşılmadığını, önemsenmediğini hisseden insan aslında yalnızlıkla yüzleşmeye başlar. Bu durumla baş edebilmek için ya kendinden ödün verir ve diğerleri gibi olmaya başlar ya da bedelini göze alarak yalnız olmayı tercih eder. Kendinden kaçmayan insan, yalnızlıktan da korkmaz. Yalnızlığı seven insan kendini seven insandır.
Soğuk, ürpertici bir izlenim uyandırabilir belki yalnızlık, hüzünlüdür belki de. Kendiyle ilişki kurabilen insan için ise ana kucağının sıcaklığından farksızdır. En önemlisi de insanın kendiyle iyi bir ilişki kurması değil midir?
Kimi zaman kendiyle bağlantısı kopar insanın. Ne istediğini bilemez, hayatında belirsizlikler hakimdir. Yaşar ama tat vermez, bir doyum almaz. Sanki içi hava dolu bir balon gibidir hayatı. Bakınca görkemli ama içi boş, sığ. Kendiyle yüzleşemeyen insan eşyalara, aktivitelere verir kendini abartılı olarak. Sık sık alışveriş yapar, sürekli evi temizler, kendini futbola, araba yarışlarına kaptırır… Kendi içindeki dağınıklık, düzensizlikle baş edemeyen insan, etrafını düzenlemeye çalışır, dış dünyayı. Kendini eşyalar üzerinden rahatlatır.
Ölümü düşünelim, fark edin ki öleceğiniz tarih size bildirildi. Son nefesinizi vereceğiniz tarihi bilmek neyi değiştirirdi? Belki 5 gün, belki 5 yıl… Hayatınızın geri kalanında ne yapardınız? Daha önce nasılsa öyle devam mı ederdiniz, yoksa hep hayalini kurduğunuz yaşamın peşinden mi giderdiniz? Belki de hiç hayal kuramayacak kadar otomatik gelişti hayatınız kim bilir? Ya da hiçbir şeyi değiştirmemek ama eskisi gibi de devam etmemek bir seçenek olabilir mi? Yalnızca kendinizi değiştirerek elbette…
Her şey değişebilir; ev, iş, şehir, ülke… Sen değişmediğin sürece hiçbir anlamı yok. Hiçbir şey değişmez, yalnızca ben değişirim ve dünyam değişir, dünya değişir…