İnsan hayatında vefa çok önemlidir. İnsanoğlu için Vefa, İstanbul'daki bir kentten ibaret olmamalı.Eğer Vefa, İstanbul'daki bir semtten ibaret oluyorsa, insanlık ölmüş demektir. Alanya'da Vefa'nın olmadığına Cuma günü karar verdim. Alanya Öğretmenevi'nde Alanya Hal Komisyoncuları Derneği'nin üyelerinin onuruna verdiği yemeğe katıldım. Öğretmenevi'nin kapısında bir Mercedes vardı. Dışarıda oturan 10'a yakın polis de bulunuyordu. Kendi kendime dedim ki, 'Yakın akrabasını kaybeden Başbakan eski Yardımcısı Bülent Arınç, Öğretmenevi'nde kalıyor. O nedenle polisler güvenlik önlemi almış' dedim. Kapıdan içeriye girdim, masama oturdum. Birisi dedi ki, 'Bülent Arınç Bey'i gördün mü' dedi. Hayır diye karşılık verdim. 'Arkana bak, Bülent Arınç'ı görürsün' dedi ve arkamı döndüm ve baktım ki, Bülent Arınç oturuyor, masada. Yanında eşi ve Öğretmenevi Müdürü Abdulkadir Tuncer var. Öğretmenevi'nin restoran bölümünde bir köşede bir masa. Bülent Arınç, eşi ve Öğretmenevi Müdürüyle sohbet ediyor. Restoranda bulunan halciler, Alanya'daki oda başkanları ve diğer konuklar var. Gelen giriyor, masasına oturuyor ve Bülent Arınç'ı görüyor. Kimse yerinden kalkıp, 'Hoşgeldiniz Sayın Bakan'ım' deme tenezzülünde bulunmuyor. Herkes birbirine bakıyor, Bülent Arınç'a hoşgeldin diyecek mi diye. Ama koltuğundan kalkıp, koskoca salonda 3-5 kişi hariç hoşgeldin demiyor, Bülent Arınç'a.
Bir dönemin Türk siyasetine damgasını vuran bir isimdi Bülent Arınç. Türkiye'nin siyasette 1 numarasıydı. Akrabaları Alanya'da yaşıyordu Bülent Arınç. Bir dönem herkesin kapısında görüşebilmek için beklediği, dosyasını iletebilmek için kuyrukta beklediği Bülent Arınç'a hoşgeldin demiyordu Alanya'da kimse.
Alanya'ya her gelişinde insanlar, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın elini sıkabilmek için birbirini eziyordu insanlar. Ama Bülent Arınç'ın elinde mührü gitmiş, kırmızı plakası sökülmüştü. Yani bir dönem Türkiye'nin 1 numarası olan Bülent Arınç, koltuğunu bırakmıştı. Elinde yetkisi yoktu Bülent Arınç'ın.
O nedenle Öğretmenevi'nde yemeğe katılanlar, Bülent Arınç'ın yanına bile gitmiyordu. Bülent Arınç, eşi ile birlikte yemeğini bir köşede kendisi için kurulan masada yiyor ve yerinden kalkıyor ve salonu terk ediyordu.
Sadece Öğretmenevi'ndeki sanatçının, 'Yolunuz açık olsun Sayın Bakanım' sözleri üzerine el sallıyordu Bülent Arınç, Cuma günü akşamı Öğretmenevi restoranından çıkışta. Onun dışında ne ayağa kalkan vardı, ne de onu uğurlamak için koşuşturan.
Yani vefasız bir millet olmuşuz. Bir kişinin bile uğurlamak için ayağa kalkmaması, arkasından gitmemesi ne kadar vefasız olduğumuzu açıkca gösterdi.
Çünkü Bülent Arınç, siyasette yoktu. Bülent Arınç'ın elinde mührü yoktu, siyasi kimliği de bulunmuyordu. Sade bir vatandaş olmuştu Bülent Arınç. Her ne olursa olsun iyi veya kötü hizmetleri dokunmuştu Bülent Arınç'ın şehrimize.
O ortamda Bülent Arınç'a herkes saygısızlık yaptı. Çünkü Bülent Arınç, iyi veya kötü bu memleketin bir evladıydı. İyisiyle, kötüsüyle, sevabıyla, günahıyla Alanyamızın geleceğine dönük projelere imza atmış ve derdimize çare olmuştu.
Eğer Cuma günü akşam o yaşadıklarımdan sonra kendi kendime sordum. Eğer Bülent Arınç, o gece salonda sade bir vatandaş olmasaydı, bugün Başbakan Yardımcısı olarak görevini sürdürüyor, peşinden kaç kişi koşardı acaba?
Bence Alanyalılar, Bülent Arınç'ın elini sıkabilmek, 'Hoşgeldin' diyebilmek, 'Merhaba Sayın Bakan'ım' demek için birbirini ezmezler miydi?
Demek ki, insan hayatında vefa yok. İnsanoğlu olarak çıkarcı ve menfaatçi olmuşuz ki, birisinin elinden mühür gidiyorsa, ne selam veren oluyor, ne de elinizi sıkan.
Onun içinde bugün makam ve mevkilerde bulunan insanlar, elimizden mühür gitmeyecek, koltuğu bırakmayacağız diye davranmasınlar.
O mühürler gidince, koltuklar altınızdan kayınca size de selam veren olmayacak, dün saygı gösterenlerin yarın tavrı değişecek.