Geçenlerde bakan sıfatını taşıyan bir zat, Anayasa Mahkemesi Başkanı’na hitaben: “ Madem ki, ana yollarda gösteri ve yürüyüşü engelleyen kanunu bozuyorsun; o halde tek başına sokakta dolaş da görelim” dedi.
Bu sözü duyunca aklıma bir Amerikan hikayesi geldi: Jim Crow yasaları. 1861’den 1865’e kadar, ABD’nin kuzey eyaletleri ve güney eyaletleri arasında kanlı bir iç savaş yaşandı. İç savaş, kuzey eyaletlerinin köleliği kaldırmak istemesiyle başladı. 1865’te güney eyaletleri yenildi. Büyük çiftliklerde zorla çalıştırılan köleler özgürleştirildi. 1877’ye kadar federal ordu, köleliğin yeniden başlamasını önlemek amacıyla güney eyaletlerinde kaldı. 1877’de, federal ordunun güney eyaletlerinden çekilmesi karşılığında Demokratlar, başkanlık seçimini Cumhuriyetçilere bıraktı. Ordunun ayrılmasıyla, kölelik yanlısı beyazlar, özgürleştirilen kölelerin siyasete katılmasını önlemek amacıyla bir takım yasalar çıkardı. Ne gibi yasalar? Okuma yazma testi: Oy kullanmak isteyenler bu testi geçmek zorunda bırakıldı. Ömrü hayatında mektep-medrese görmeyen bir siyahi Amerikalının bu testi geçmesi imkansızdı. Ayrıca oy vergisi getirildi. Oy kullanmak isteyenler, bu hak karşılığında, vergi ödemek zorunda kaldı. Topraksız bir siyahi Amerikalının da bu vergiyi ödeyecek gücü yoktu. Netice olarak, Amerikan anayasasıyla özgürlüğüne kavuşan siyahilerin siyasete katılması, eyalet yasalarıyla engellendi. Kısaca Jim Crow yasaları, kanunla sağlanan özgürlüğün altını başka bir uygulama ile boşaltmaktır.
Özgür toplumlarda, halk yürütme gücünün olumsuz kararlarını değiştirmek için hükümet üzerinde baskı kurar. Bu baskının da en kolay yolu, kamuoyu oluşturmaktır. Anayasa’ya göre, insanların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapması bir haktır; ancak uygulamada mülki amire başvurmak ve ondan izin almak; gösterinin kamu düzeni, kamu sağlığı gibi muğlak kavramlara da aykırı olmaması şart koşulmaktadır. Jim Crow yasalarında olduğu gibi, burada da özgürlüğün altı ikincil düzenlemelerle boşaltılmakta; hükümet aleyhine kamuoyu oluşmaması ve siyasete katılma hakkının önlenmesi için her imkan seferber edilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin, karayollarında yürüyüş yapılmasını engelleyen bir kanunu, yürürlükten kaldırılması o zatı kızdırdı. Sonrasında benim duymaktan hiç hoşlanmadığım bir takım laflar söyledi: “ Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…. , İçinden geçmekte olduğumuz şu zor günlerde….” Bu cümleyi ne zaman duysam hemen arkasından söyleyene güvenmemizi isteyen bir talep geliyor. Bu talebin içinde de, yapılan hiçbir şeyi sorgulanmaması isteniyor. Sonra bir baktığınızda, ülkeyi, özgürlüklerin altı oyulmuş; yargı organlarının içi boşaltılmış bir şekilde buluyorsunuz.
Unutmayalım ki, Amerika’da siyah-beyaz ayrımını sonlandıran kanunlar 1960’lı yıllardaki hak mücadeleleri ve protestolarla kazanılmıştır. Türkiye’de herkesin eşit muamele gördüğü adil bir toplumsal düzene, hak mücadelesi verilmeden ulaşılacağı düşüncesi ise en kibar deyişle saflıktır.
Selimhan Cinas