Türk-İslam kültürü ve cami

Abone Ol
Peygamber Efendimiz (SAV)'in Mekke'den Medine'ye hicretinde, Medine'de ilk işi mescid inşa etmek olmuştur.Hatta Medine’yi (o günkü adıyla Yesrib) teşrif ettiklerinde henüz devesinden inmeden yapacağı caminin (Mescid-i Nebevi) yerini tespit etmiştir. Bunda çok büyük mesajlar vardır. Birlik ve beraberliğin oluşması, dirliğin ve huzurun sağlanması, inancın ve idealin korunması, insanların kendini tanıması, kültürün kökleşmesi, neslin muhafazası, ilmin ve irfanın yayılması, üzüntülerin ve sevinçlerin paylaşılması, faziletin ve ahlakın yerleşmesi, en önemlisi de manevi duyguların coşması gibi unsurlar; Peygamberimizin bu davranış modelinden alınması gereken mesajlar olarak düşünülebilir.
Bu mesajları çok iyi anlayan ve idrak eden ecdadımız, hâkimiyeti altındaki her köşeyi camiler ile bezemiştir. Bu camiiler, tarihimizde külliyelere merkezlik görevi yapmış; imarethaneler, sosyal dayanışma kurumları ile zenginleştirilmiştir. Çaresizlerin sığınağı, gariplerin mekânı, evsiz barksızların barınağı haline gelen cami ve çevresi, insan, tabiat ve canlı her varlığı sevme ve koruma duygularına da beşiklik yapmıştır. Yani Hakk aşkının halk (yaratılmışlar) aşkına ışık tuttuğu mekânlar haline gelen camiler, derin ve zengin kültürümüzün yerleştiği odağı teşkil etmektedir. Mevlanaları, Yunusları, Ahmet Yesevileri, Hacı Bektaş-ı Velileri bu kültürün erleri olarak görürüz. Dolayısıyla, milletimizdeki gayret-i diniyye, Allah'ın dinine hizmetin yaratılmışlara hizmet olduğu mefkûresini ateşleyen bir kıvılcım olmakla kalmamış, bunu, aşk ile günümüze kadar, ilk günkü samimiyetinden ve sıcaklığından hiçbir şey kaybetmeden getirmiş, yarınlara da taşıyacaktır. Bunu: "Biz, sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz, çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabbımız'dan korkarız, derler". (1) ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi, dünyalık hiç bir karşılık beklemeden sırf Allah rızası için yapmışlardır.
Şerefli mazimiz içinde Türk-İslam kültürünün merkezi camilerimizdir. Kalem misali minareleri ile ince Türk zevkinin İslami aşkla yoğrulduğu, camilerimizdeki ifadelere sığmayacak ihtimam, insanımızın gayret-i diniyyesini anlatmaya kâfidir. Onbeş asrı bulan İslam tarihi içinde, şanlı geçmişimize şöyle bir göz attığımızda; ümmetin Mescid-i Nebevi inşaatında Rasûlüllah'la paylaştığı heyecanın asırlar boyu, milletimizde hiç eksilmediğini görürüz. Allah-Teala'nın: "Allah'ın mescitlerini sadece, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve ancak Allah'tan korkan kimseler onarır. İşte onlar doğru yolda bulunanlardan olabilirler." (2) mealindeki övgüsüne mazhar olmanın aşk derecesine varan umudu bize mabet merkezli medeniyet kurdurmuştur. Asırlar boyu Allah'ın dinine hizmet etmesi karşılığında cihan devleti olma bahtiyarlığına ulaşan milletimizin, İslam'ın öngördüğü adalet ve hoşgörü üzerine bina ettiği bu medeniyet, dünyada mazlumların tek sığınağı olma özelliği ile tarihteki mutena yerini almıştır.
Camilerin ihtişamı, san'at zevkinin ince ince nakşı, milletimizde var olan san'at dehasının İslami ruh ile birleşmesinden meydana gelen bir idealizmdir. Ulvi ve engin medeniyetin, ulvi inanç sistemi ile meczi neticesi, tarihte mutena yerini alan Türk-İslam kültürünün ölmez ve yitmez haklı şöhretini insanlığa hediye etmiştir. Bugün dahi aynı heyecanla, benzer güzellikte eserlerin yenileri, hem memleketimizde, hem de gurbet diyarında, günbegün boy göstermekte, Türk insanının İslam'a gönül vermişliğini haykırmaktadır.
Bu medeniyetin mimarı ecdadın bu günkü nesli biz torunları aynı aşk ve heyecanla yaşadığımız yerlerde cami inşasına devam etmekteyiz. İnanç ve iman samimiyetinden hiçbir şey kaybetmiş değiliz. Bu engin medeniyetin bu günkü takipçileri bizler Allah imanına aynı aşkla hizmet ettiğimizi gururla söyleyebiliriz. Hatta bizim olmayan topraklarda dahi hangi milletten olursa olsun müslüman kardeşlerimizin mabet ihtiyacını karşılamaya gayret ediyoruz. Hemde insanımız dişinden tırnağından artırarak bin bir türlü fedakârlıklarla bu gayreti sergiliyor. Ama ne yazık ki ecdadımızda var olan o ince sanat zevkini camilerimizde ve mimarimizin diğer alanlarında yaşatamıyoruz. Camilerimizin sevecenliğin, kültür zenginliğimizin, samimiyetimizin, ince sanat zevkimizin izlerini taşıyamadığını görüyoruz. Ne yazık ki bu engin sanat zevkini modern mimari ile mezc edip insanlığa sunamadık. En azından bu güne kadar bunu göstermedik. Bundan vazgeçtik günümüz Müslüman Türk mimarisinin kendi özüne uygun modern bir cami mimarisi de ortaya koyamadık. Bunun çok sebepleri var. Uzun uzun yazılıp konuşulması gerekir. Bu satırlar bunu konuşmaya ve yazmaya yetmez.