Tahtımı kimseye vermem

Abone Ol

Yaşam boyu biricik ve özel olmak için çaba harcarız. Yaradılışımızın kaçınılmaz gerçeğidir bu. Çünkü parmak izimiz bile yegane olduğumuzu ispat eder, bir başkasında benzerliği söz konusu değildir. Tabi böyle olunca varlığımızı göstermek "ben buradayım" demek için tüm imkanları kullanırız. Pekiii, ya yerimize göz diken birisi olursa?

Birinci iç ses;

İlk kıvılcımlar çakıyor. Haneye yeni biri katıldı. Herkes anlamadığım bir şekilde etrafında pervane. Hele annem! Yediriyor, içiriyor, uyutuyor, kucağından hiç ayırmıyor. Babam desen ayakları yere basmıyor, bir mutlu bir mutlu anlatamam. Bana gelince mi? “Sen abi/abla oldun artık hiç yakışıyor mu bu hareketler, abisi/ablası kardeşini ne kadar da severmiş, senin bana yardım etmen gerekirken şu yaptıklarına da bir bak... “ cümlelerini duyuyorum her gün. Hayır hayır bunların hepsi bir kabus olmalı. Beni artık sevmiyorlar mı?

İkinci iç ses;

Mahalleye taşınan yeni komşuyu anlatıyor herkes. Şöyle yardımsever, böyle güler yüzlü vs. Hiç anlamıyorum hemen nasıl böyle karar verebiliyorlar. Oysa her dertlerine her sıkıntılarına ben koşarım. Hem bizde yılların hukuku var. Ama gel gör ki daha bir çift güzel kelam işitmedik. Görürler ama iki gün sonra. Dönüp kapıma geldiklerinde bu sefer ben yüz vermeyeceğim.

Üçüncü iç ses;

Yalakalık yapamam ben. Hiç bana göre değil. Şuna bak erkenden geliyor, müdürün etrafında pervane, dosyaları taşıyıp taşıyıp güya iş yaptığını gösteriyor herkese. Ama böyleleri seviliyor işte. Daha geleli kaç gün oldu, en gözde personel mübarek. O yokken her şeyi ben yapıyordum bu kadar takdir almadım. Hiç anlamıyorum hiç..

Daha nice iç ses var hafızamda ama uzun uzun yormak istemiyorum sizleri. Önemli olan iç seslerin analizi, o zaman hadi başlayalım..

Aileye katılan yeni birey diğer çocukları neden rahatsız eder? Başka biri sevilince neden tehdit hisseder insan evladı? Aynı davranışı yapan iki insan neden kıyaslanır?

Tek, biricik, özel hissetmemek tüm mesele. Bu üç önemli kavramı bazen iç dünyasında kişi oluşturamaz, bazen de çevremiz davranışlarıyla bu kavramların oluşmasını engeller. Anne babalar, arkadaşlar, eşler, patronlar kulak verin bu sözlere;

Vezirlik güzel, yüce ve istenilen bir makamdır. Yalnız eğer kral koltuğundan vezir koltuğuna devrolduysanız bu makam size eziyetten başka bir şey değildir. Bu durumu telafi edebilmek kişiye makamsal değeri değil insani değerinin önemli olduğunu her an hissettirebilmeyle gerçekleşebilir.

Kardeşi olan bir çocuğa kendi değerinin kaybolmadığını, onunla özel zaman geçirdiğinizde ona ait paylaşımları değerli bulduğunuzu ifade ettiğinizde sağlayabilirsiniz. Duygularını konuştuğunuzda, öfkelerinden korkmadığınızda, zorla kardeşini sevdirmeye çalışmadığınızda, neden sevilmediğini düşündüğünü sorduğunuzda tüm direnci kırılacak anlamaya çalışacak, en önemlisi kendini değerli bulacak ve var olan duruma alışacaktır.

Komşunuzun sizden daha tercih edilir olduğunu düşünmek yerine "onunla olan paylaşımları beni gölgelemez, bir başka kişinin sevilmesi o kişiye ait bir durum” düşüncesini benimsemelisiniz. İşte o zaman kendinize değer vermenin konforuyla güçlü ve huzurlu hissedeceksiniz.

Yine iş yerinde azimle çalışan arkadaşımızı önümüze set koyan biri olarak değil "eksiklerim neler olabilir, daha fazla ne yapabilirim, onun enerjisi benim tecrübelerimle birleşirse ortaya güzel sonuçlar çıkabilir " bakış açısıyla değerlendirmelisiniz. O zaman olumsuz düşüncelerle yorulmayan zihniniz azimle daha verimli çalışma yapmanızı sağlayarak size başarının kapılarını ardına kadar açacaktır.

Parmak iziniz gibi teksiniz, biriciksiniz, özelsiniz. İlk siz hissedin, daha sonra dokunduğunuz herkese bunu hissettirin. Kendi benliğine bunu aşılayabilenler ortaya çıkan yeni kişilerden, olaylardan, durumlardan olumsuz etkilenmezler. Değişimin getirdiği gelişimle hayatlarına yeni pencereler açarlar.

Her yeniliğin sizi daha ileriye taşıması dileğiyle bir sonraki buluşmaya kadar esen kalın..