Siz bir yenilik getirdiğiniz zaman, güzellik getirdiğiniz zaman; "Ooo, bu çok güzelmiş!" diye herkes kabul etmiyor; eski düzenin taraftarları olan hakîkî gericiler, yâni tutucu kimseler, mevcut putperest düzeni devam ettirmek istiyorlar.
Neden?.. İşte bir tapınak yapmışlar, putlara tapılıyor. Putlara adaklar getiriliyor. Kendileri oradan bir unvan kazanmışlar, kâhin diye, din başkanı diye. Bir takım kıyafetler giymişler, başlarına, sırtlarına; ellerine birtakım asâlar vs. almışlar. Dinlerini böyle bir gösteriş, bir edâ haline getirmişler. İşte Mısır'da, işte Sümer'de, işte Nemrud'un, işte Firavun'un, işte başka kavimlerin tarihlerinde okuduğumuz manzaralar...
Onların düzeni zulüm düzeni... Çünkü itibarı kazandıktan sonra Allah'ın emrine aykırı zulümler yapmışlar. Meselâ, Firavun doğan çocukların erkek olanlarının öldürülmesini emretmiş. Korkunç bir vahşet! Bir çocukcağız doğuyor, mâsum doğuyor. İslâm öyle söyler. İslâm bunun yanlış olduğunu beyan etmiş. Çocuk mâsum doğuyor; zavallı, hayata atılmış, Mevlâ'nın yarattığı yeni açmış bir çiçek... Gel sen onu kıtır kıtır kes, öldür... Nasıl vicdan, nasıl akıl, nasıl yönetim, nasıl emir?
Bu zulmün karşısına Mûsâ çıkınca, Nemrud'un karşısına İbrâhim çıkınca, kavminin karşısına Nuh çıkınca, "Bu putlara tapmayın, bunlar yanlış, hatâlı... Nedir bu yaptığınız?" deyince; bu sefer karşı cephe, kurdukları tuzaklardan, düzenlerden gelir ve menfaat sağlayanlar karşıya geçiyorlar ve bir mücadele başlıyor.
Mücadele, sert bir mücadele... Peygamberler yumuşak yumuşak Allah'ın emirlerini söylüyorlar. Hattâ Allah Mûsâ'ya, kardeşi Hàrun'la beraber Firavun'a gitmesini emir ederken:
"Ona gidin, yumuşak yumuşak konuşun! Ola ki aklı başına gelir, öğütleri anlar, kabul eder ve Allah'tan korkar." buyruluyor.
Peygamberlere yumuşak konuşmak emrediliyor Allah tarafından ama karşı taraf gözü dönmüş, gözü kanlı, eli kanlı, kalbi katı; o zulme başlıyor.
Peygamberimizin arkadaşlarına, sırf inançlarının değişmesinden dolayı neler yaptılar. Hiçbir menfaat kayıpları yok öbür tarafın... İnançları değişti, yâni "Rabbim Allah!" dedi.
Ne oldu bu adam? Köleyse yine, köle... Değişen bir şey yok ama işte öyle der demez, karşı taraf seziyor ki, bir zaman gelecek, hiç taraftarı olmayacak, kendi düzeni sönecek... O zaman düşmanlığa başlıyor. İşkenceler yaptılar, hatta öldürdüler.
Sonra Kur'an-ı Kerim'den biliyoruz, eski kavimlerden: Ateşten hendekler, yâni büyük hendekler açıyor, derin. İçine odunlar atıyor, büyük ateşler meydana geliyor. O ateşlerin içine mü'minleri atan, canavar idareciler vardı.
Peygamberimize de, ashabına da önce karşı gelmek, ondan sonra tenkid etmek, ondan sonra alay etmek; ondan sonra ibadetini engellemek, mani olmak; ondan sonra iktisadî bakımdan sıkıntıya almak, onları sıkmak; kız almamak, kız vermemek, alış-veriş yapmamak gibi yollarla caydırmak, bunaltmak... Çeşitli usüllerle engellemeye çalıştılar. İslâm geliştikçe bu sefer en sonunda nereye vardı Mekke'de durum? Peygamberimizi öldürmeyi düşündüler. Düşünmekle kalmadılar, hazırlıklarını yaptılar, kişileri tayin ettiler, Peygamberimizin kaldığı evi muhasara ettiler, o akşam öldürmeye karar verdiler. Peygamber Efendimiz hicrete böyle geçti.
Şimdi tabii bu gibi insanlara müdafaa hakkı doğmuyor mu? Mazlumların bu zalimlere "Yapmayın!" deme hakkı doğmuyor mu? Zalimlerin yaptıklarını engelleme hakkı yok mu?..
Yaşamak ve haklarını savunmak, yedirtmemek, sömürtmemek, insanın en tabii hakkıdır. İşte onun için bir mücadele gerekiyor. Siz istemeseniz bile, ben onu anlatmak istiyorum asıl yâni sulhçu olsanız, ne kadar savunmacı olsanız, ne kadar karınca ezmeyen, hiç kimseyi kırmayan insan olsanız, birileri sizi gelip incitiyor, sizi itiyor. Sizin karşınıza mücadele ile çıkıyor, size hayat hakkı tanımak istemiyor. Çünkü sizin geliştiğinizi görünce seziyor ki, kendi istikbâli tehlikeye girecek. O zaman ister istemez savunma teşekkül ediyor.
Savunmayı da tabii askerler çok iyi bilirler, en iyi müdafaa hücumdur. Bazen de hücumu gerektirir savunma... Düşman toparlanmadan saldırıp, orada imha etmek sûretiyle yok etmek esas olduğundan, hücumu da gerektirir. Esas itibariyle vatanın, mazlumların, çocukların, yaşlıların korunması lâzım! Korunması için de çalışma gerekiyor...
Hàzır ol cenge, eğer ister isen sulh u salâh!
Selam olsun vatanı uğrunda, iyilik yolunda can veren yiğitlere...