Medeniyetimiz sevgi kaynaklıdır. Sevgi öyle bir şahane duygudur ki, dokunduğu yeri güzelleştirir. Çorak yerler, gönüller neşelenir, coşar, güller açar, gülistan olur kokusu yayılır. Sevgi ile aşka gelen gönüllerin kabından dökülenler huzur verir, kararmış kalpler canlanır... Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmeyi, affetmeyi öğretir. Fedakarlığı, hoşgörüyü, merhameti, iyiliği, nezaketi, zarafeti yaşatır…
Kin, nefret ve intikam duygusu ile hamaset yapanların varacağı netice ise hüsrandır. Şiddet eğilimi sistemli olarak hayatımıza; oyunlarla, dizilerle, söylemlerle yerleştirilmiştir. Özellikle sözü dinlenilen, itibar edilen makamlardaki kimselerin çok daha dikkat etmesi gereken bir çağdayız. Zira söylenilen sözlerin etkisi kendisine inanmış kimseleri galeyana getirir ve toplumların huzuru açısından son derece tehlikeli sonuçlara sebep olabilir. Zaten kanunlarımızda halkı kin ve nefrete teşvik suçtur. “Rüzgâr eken fırtına biçer” ata sözümüz de gayet açıktır…
Medeniyet iddiasında olanların temsil ettiği değerleri diğer insanlara anlatırken bir albenisi olmalı, insanların gönlünü kazanacak sevgi sözleri, merhamet, şefkat örnekleri ile konuşmalıdır, yaşamalıdır. İnancımızda bu yönde sayısız örnekler vardır. Anadolu’ya gelen alperenlerden önce, dervişler gönülleri fethetmiş sonra toprakları vatan yapmıştır. Siz biz ayırımından kaçınılması, ötekileştirmeye sebep olacak ifadelerin kullanılmaması ve sağduyu ilacımızdır...
Rekabet gelişmeyi getirir hatta hiçbir yerde uygun görülmeyen hırs sadece ilimde teşvik edilmiştir. Ancak bu hırsın bile ölçülü olması şarttır. Dünya makamları, menfaatleri, koltukları için yapılan rekabetlerin doğasında olan hinlikler ehlinin malumudur…
Asıl olan toplumların düzeninin sağlanacağı kuralların herkese eşit bir şekilde uygulanmasıdır. Düzeni bozanların suç tariflerinin doğru yapılması ve suçların; herkes için cezasız kalmamasıdır. Cezaların caydırıcı özelliğinin olmaması da suçları teşvik edebilir. Bir yandan toplumda sevgisizliğin, kinin, ötekileştirmenin hâkim olması diğer yandan adalet duygusunun yara alması hiç istenilmeyen bir durumdur. Çünkü şiddetin en sevdiği ortam budur. Cinnet, intihar, şiddet…
Kutsal kitabımızda ve kutlu Peygamber’in hayatında sevgi dininin uygulamalarına eşsiz sahneler varken, nasıl olur da bir İslam toplumu bu hale gelir?.. Çare yine medeniyetimize, özümüze dönmektedir. Bir saat adaletle hükmetmek, bin yıllık ibadetten üstündür. Eşrefi mahlukat olan, bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir…
Değerler en fazla da onları temsil iddiasındakiler yüzünden yozlaşır…