Sevmek kalbi bir duygudur. Ortaya çıkması yakınlık ile doğru orantılı olarak gerçekleşir. Herhangi bir şeyi sevebilmek için onunla alakadar olmak, ondan keyif almak gerekir. Kimse kendisini mutsuz eden, endişelendiren bir şeye meyletmez. Sadece zorunluluk ya da korku gerektiren şartlar kişinin bu durumlar ortadan kalkana kadar boyun eğmesine sebep olabilir. Var olan bu durumu da sevgiyle açıklamak pek mümkün değildir.
Hoşgörüyü felsefi anlamıyla belirtmek gerekirse; (benim için en geçerli olanı) “Kendisininkilerle çelişse bile, başkalarının düşünce ve kanılarını özgürce dile getirmelerinden rahatsız olmama, onların geçerliliklerine karşı tepki göstermeme tutumu.” olarak ifade edilir. Bu hal saygıyı, koşulsuz kabulü de beraberinde getirecektir.
Kanaatimce toplum olarak sevgi noktasını aşikâr bir şekilde yaşarken hoşgörülü kalabiliyor muyuz sorusunu sizlerle analiz etmek istedim.
Değerlerimiz, inançlarımız, düşüncelerimiz, bakış açımız gibi birçok konuyu içinde barındıran ve milletimizi birlik noktasında güçlü kılacak olan tahammüller, ertelediklerimiz arasında yer alabiliyor. Özellikle sevgimizin kontrol mekanizmasından çıkarak fanatikleşmeye doğru kayması hoşgörü zemininden de uzaklaşmamıza yol açabiliyor. Aslında kendimizi tüm rollerimizden arındırdığımız anlarda koşulsuz kabulü çok rahat gerçekleştirebiliyoruz. Örneğin yolda küçük bir çocuğu ağlarken gördüğümüzde, ihtiyaç sahibi bir kişiyle sohbet ettiğimizde, bir gencin ülkemizi temsil ettiğini duyduğumuzda, meslek gruplarının başarı hikâyelerinde hemen hemen herkesle aynı duyguyu yaşayabiliyoruz.
Peki ne oluyor da “sevgi” kadar güzel bir hissiyat onun kadar güzel olan “hoşgörü” den bizi koparabiliyor?
Temel sorun duygularımızdaki sınırları ortadan kaldırmakla başlıyor. Bir kişiyi, bir yeri, bir durumu severken başka bir kişinin, yerin durumun varlığına öfke duymak hoşgörü zeminini baltalar hale getiriyor. Oysa sevgimiz diğerlerinin yok olmasından değil içinde bulunduğumuz koşulları daha çok tercih etmemizden kaynaklı olmalı. Bu bakış açısı kendimizi daha kaliteli bir seviyeye taşırken insan evladı olarak varlığımızı ortaya koyma noktasında en başarılı yolu seçmemizi de sağlayacaktır.
Hoşgörü ile yorulmadan, hırpalanmadan huzuru yakalayabiliriz. Sevgi çemberimizi temiz tutabiliriz. Çevremizdeki insanlarla yardımlaşabiliriz. Uzun vadeli çıkar ilişkisine dayanmayan dostluklar kurabiliriz. Ve bence en önemlisi bilgi alışverişiyle zenginleşebiliriz.
Her daim sevginize hoşgörü katabildiğiniz nice güzel yaşam hikâyeleri biriktirebilmeniz dileğiyle.