Seçenekler arasında sıkışmak

Abone Ol

“Canım bir şey istiyor ama ne olduğunu bilmiyorum” dedi krizde olan. “Muhtemelen henüz piyasaya çıkmamış bir şeydir” dedi lafı gediğine koyan...
Seçim yapmak bizi daha güçlü ve özgür hissettiriyor. Ancak diğer taraftan üzerimizde baskı ve kaygı oluşturuyor. Çünkü karşımıza gittikçe büyüyen seçenekler havuzu çıkıyor. Bir süre sonra “Çok fazla seçenek var, hangisini seçeceğime karar veremiyorum.” noktasına geliyoruz.
AlvinToffler bundan yarım asır evvel geleceğe bakarak şöyle karamsar bir tespit yapıyor: “Gelecekte insanlar, seçenek yokluğundan değil, felç edici bir seçenek fazlalığından muzdarip olabilirler. Süper-endüstriyel toplumlara özgü böyle bir açmazın, yani seçenek bolluğunun, kurbanlarına dönüşebilirler.” Toffler’in o tespitinde altını çizdiği açmaz, bugün bizim gerçeğimiz... Kendimizi, içinde her şeyin bulunduğu bir devasal mağazada bütün bu çeşitliliğin altında ezilirken düşünelim... Her şeyi birden istemek, aslında neyi istediğini bilememekten çok farklı bir şey değil! İmkân sandığımız şeyin bizim için esaslı bir tıkanmaya dönüşmesi gerçek bir dram! Ya da mesela sınırsız sayıda çeşitle donatılmış bir açık büfe kuyruğunda beklediğimizi varsayalım... Dünyadaki en obez insanlardan biri olsak bile, asla istediğimiz kadarını yiyemeyeceğiz. Midemiz patlayacak hale gelse bile doyma hissini hiç yaşayamayacağız. Çünkü bütün bu bolluğu bize tatmin duygumuzu elimizden alarak verdiler.
Asırlardır hayatının içinde olan şeylerden birkaç saniyede vazgeçebilen ve daha önce hiç görmediği herhangi bir şeyi, aynı bir kaç saniye içinde hayati ihtiyaçlar listesine yazabilen ve o olmadan artık yaşayamayacağına inanabilen insanlarız artık biz. Bu bilinç kaybı; bize bir şeyler pazarlayanları küçük ve sığ dünyalarımızın hakimi kılarken, bizi de her türlü zihinsel, düşünsel, duygusal operasyona alabildiğine açık hale getiriyor. Seçeneklerin artması en iyi için karar verme sürecini olumsuz etkilemekte ve kararımızda da diğerlerinin düşüncelerine, seçimlerine daha çok bağımlı hale gelmekteyiz. Sosyal kıyaslamalar yaptıkça da, bu kıyaslamalardan etkilenme ihtimalimiz de artmakta ve bu etkilenme de sıklıkla olumsuz yönde olmaktadır. Yaptığımız kıyaslamalar, verdiğimiz kararla ilişkili olarak kendimizi daha kötü hissetmemize neden olur. En iyiyi hedefleyenler bu durumu daha yoğun biçimde yaşamaktadır.
Prof. Dr. Psikiyatrist Kemal Sayar seçenek ve kararasındaki durumu şöyle analiz eder: “Seçim özgürlüğü ve modern yaşamın beraberinde getirdiği sınırsız imkanlar beraberinde gerçekçi olmayan beklentileri de getirmiştir. Diğer yandan sahip olduğumuz imkanlar, ve özgürce seçim yapabiliyor oluşumuz kontrol duygumuzu ve hayatımız üzerindeki sorumluluk duygumuzu da artırmıştır. Bireyselleşen bir dünyada yaşantımızın gidişatından artık bizler sorumlu hale gelmişizdir. Modern dünyanın sağladığı refah ve fırsat- seçenek zenginliği içinde insan kendi kapasitesini aşan, acizliğini yok sayan bir kontrol duygusu içinde aşırı yüksek beklentilerle güdülenmektedir. Dolayısıyla da istenmeyen, hayal kırıklığı yaratan her seçim, hatta umulduğu kadar haz vermeyen her olumlu yaşantı bile, kişinin kendi kendisini suçlamasına, yapmadığı, tercih etmediği olanaklar yüzünden, kaçırdığı fırsatlar yüzünden pişmanlık duymasına ve modern yaşamın bütün refahına rağmen mutsuz ve doyumsuz olmasına yol açmaktadır. Modern dünyada klinik depresyonun bu kadar yaygınlaşmasının önemli nedenlerinden biri de budur.”
Yani seçimlerle birlikte sorumluluklar da gelir. Hayattaki en önemli görevimiz seçim yapmak ve yaptığımız seçimin sorumluluğunu almaktır. Bu da bizi kendi hayatımızın kahramanı yapar. Her seçim bir vazgeçiştir de aynı zamanda. Seçtiğimiz şeyin sorumluluğunu almakla birlikte kaybettiğimiz şeylerin de yasını tutarız. Seçimlerimizin sonuçlarının sorumluluğunu almaktan kaçınmaya başlarsak, seçim yapamaz hale geliriz. Seçim yapmadığımız sürece de kendi özgürlük alanımızı kısıtlamış oluruz. Hayatta kendimize güvenli bir alan bulup, mümkün olduğunca az seçim yaparak, kendi korkularımızın tutsağı olarak yaşarız. Bu tür bir yaşam sonuçta mutsuzluğa ve pişmanlığa sebep olur. Aslında seçim yapmayıp o noktada kalmak da bir seçimdir. Seçim yapmamayı seçip hayatımızın akıp giden anların yasını tutmak, her gün biraz ölmek de bir seçim, insan olmanın bize verdiği en değerli şey olan seçim özgürlüğümüzü iyi değerlendirip, anlam bulduğumuz, dolu dolu bir hayat yaşamak için mücadele etmek de bir seçimdir. Hayatımızın kahramanı olarak hangisini seçeceğimiz yine bize kalmıştır.
Yapamadığım seçimler ile mi bugünkü ben olmak istiyorum, yoksa yaptığın seçimlerle mi? Sonuç zaman karar benim…