Muz Üretiminin Karanlık Tarafı: Üreticinin Dertleri

Abone Ol

Alanya’nın iklim koşullarını, iklim değişikliği çerçevesinde gelecek senaryolarını ve mevcut su kaynaklarını bir önceki yazıda ele almıştım. Bu yazıda Alanya’daki muz üretiminin karşılaştığı sorunları özellikle kuraklık riski çerçevesinden inceleyeceğim. Bu bağlamda bölgedeki su yönetimi ve suya ulaşabilirlik, tarım planlaması ve eğitim, kayıt dışı üretim ve kooperatifleşme gibi konuları ele alacağım.

-Tropikal Meyve Olan Muz Ne İster?

İlk olarak Alanya’da en çok üretilen tarımsal ürün olan muzun özelliklerine kısaca değinmem lazım. Daha önceki yazılarda da bahsettiğim üzere tropikal bir bitki olan muz aslında Alanya’da doğal olarak yetişen bir bitki değil, 1800’lerin sonunda dışarıdan getirilen tropikal bir meyve. Başka bir değişle yıllık sıcaklık değişimlerinin çok olmadığı ve yıl içerisinde düzenli yağışların olduğu tropikal iklimlerde yetişmekte. Bu sebeple Alanya gibi kışın sıcaklıkların düştüğü ve sürekli yağışın olmadığı bölgelerde üretimin gerçekleşmesi için insan müdahelesi şart. Örneğin bu bölgede yaz aylarında sulama yapmadan muz yetiştiremezsin. Kış aylarındaki don riski de üretim karşısındaki en büyük sorunlardan biri. Mart 2022’de gerçekleşen donda birçok muzcu ağır şekilde etkilendi ve dolayısıyla verim oldukça düştü. İklim değişikliğiyle beraber dolu yağışlarının da artmasının beklenmesi, hem açıkta hem sera üretiminde risk teşkil etmekte.

-Yılan Hikayesine Dönen Dim Barajı Sulama Projesi

Bir önceki yazıda bahsettiğim üzere, çiftçilerin yerüstü sularına ulaşımı oldukça kısıtlı. Çiftçilerin suya erişimini arttırmak adına yapılan en büyük projelerden biri olan Dim Barajı Sulama Projesi, Alanya’nın doğu bölgesindeki birçok çiftçiye su götürse de sorunları da beraberinde getirdi. 2010’da başlayan bu projenin asıl amacı, Demirtaş ve Yeşilöz’e kadarki bölgelere su ulaştırmaktı. Plana göre, Haziran 2013’e kadar Demirtaş’a kadarki bölgeye su ulaştırma projesinin tamamlanacağı belirtildi fakat baraj suyu 2018’de, planlanan yolun yarısına, Kargıcak’a anca ulaşabildi. Bu planlamaya göre yatırımlarını yapan çiftçiler yeraltı su kaynaklarına muhtaç kaldı. Bu su Demirtaş’a ulaşsa bile tüm bölge bundan yararlanamıyor. Bir çiftçiye göre baraj suyundan Demirtaş’ın sadece %30’u yararlanabilecek. Aynı zamanda su isale borularının patlaması veya zarar görmesi, dönemsel olarak çiftçileri susuz bıraktı. Bazı bölgelere 1-2 hafta su ulaşmaması, düzenli sulama ihtiyacı olan muzların kurumasına veya yeraltı sularına daha çok yüklenilmesine sebep oldu.

Su yönetiminin yerelde değil de merkezde olması bu sorunların sebeplerinden biri olarak görülebilir. Yerel yönetimin veya çiftçilerin bu süreçte söz hakkı yok. Ankara nasıl bir plan çizerse, ne kadar bütçe ayırırsa ona uymak zorunda kalıyoruz. Dim Barajı Sulama Projesi’nde ihale kime verildi, bunun gözetimi nasıl sağlanılıyor, süreç daha verimli şekilde nasıl gerçekleştirilebilir? Bunları su sorununu yaşayan insanlara sormuyorlar. Karar alma mekanizmasında yerel paydaşların sözü geçmiyor. En basitinden kuyu açtırmak isteyen bir çiftçi Antalya’ya gitmek zorunda kalıyor. Bürokrasinin yavaşlığı yüzünden 1 ay bekliyor.

-Baraj Suyu Yoksa Yeraltı Suyu

Yerüstü sularına ulaşamama sorunu yeraltı sularının kullanımını arttırıyor. Bu durum yeraltı su kaynaklarının kurumasına sebep oluyor. Bundan 10 yıl önce 70-80 metre derinlikten su çeken çiftçi, şimdi 250 metreden su çekmek zorunda. Hem maliyetler artıyor hem de yazın, sulamaya en çok ihtiyaç duyulan dönemde, kuyuların kurumaya başlıyor. Yukarıda bahsettiğim üzere yeni kuyu açtırmanın bürokratik zorlukları çiftçileri kaçak kuyu açmaya yönlendiriyor. Yeraltı su kaynakları birbirleriyle bağlantılı olduğu için kaçak kuyu açılınca yan tarlanın suyu da azalıyor. Aynı zamanda yoğun yeraltı suyu kullanımı, kaynaklara deniz suyunun karışmasına ve kuyu sularının kullanılamaz hale gelmesine sebep oluyor. Örneğin bir muz üretici Demirtaş bölgesindeki yoğun yeraltı suyu kullanımı yüzünden denizden 800 metre içeriye kadar kaynakların tuzlandığını ve özellikle yazın kullanılmaz hale geldiğini belirtti.

-Sistemsizlik ve Başına Buyrukluk

Tarımda eğitim, planlama ve kontrol sisteminin olmaması da problemlerin bir başka ayağını oluşturuyor. Yaptığım tüm röportajlarda, çiftçilerin herhangi resmi bir eğitim almadıklarını, genellikle işi büyüklerinden veya mesleğin bilirkişilerinden öğrendiklerini söylediler. İlçe tarım müdürlüğünün zararlılarla mücadele ve hasat gibi konularda seminarları olsa da bu eğitimlere katılımların zorunlu olmadığı ve binlerce muz üreticisi arasından 30-40 kişinin bu eğitimlere geldiği söylendi. Planlama konusundaysa yakın döneme kadar yoğun olarak verilen teşvik kredisi hariç bir tarım planına rastlamadım. Muz üretimi teşvik edilse de hangi bölgede ne kadar yetiştirilecek, yetiştirilen bölgelerde su kaynakları mevcut mu, bölgedeki toprak koşulları hangi ürünün yetiştirilmesi için uygun gibi soruların dikkate alınmadığını fark ettim. Dolayısıyla hem su olmayan yerlere muz ekildi hem de gereğinden fazla muz üretildiği için arz talep dengesi bozuldu. Böylelikle kuyular kurudu, girdiler her yıl artarken üretimin fazlalığından muzun fiyatı sabit kaldı, çiftçiler mağdur oldu. Planlamanın yanı sıra kontrol sisteminin de olmaması kayıtdışı muz üretimini arttırıyor. Özellikle vergi vermemek için kayıt yaptırmayan çiftçiler, kayıt olmadığı için sigorta da yaptıramıyor. Böylelikle neyden ne kadar üretildiği sistemde net anlaşılamıyor ve sigorta yaptıramayan çiftçiler ekstrem hava koşullarına karşı daha savunmasız hale geliyor.

- Birlik Yoksa Kuvvet de Olmaz

Son olarak bahsetmek istediğim konu ise muz üretiminde kooperatifleşme olmaması. Staatz’a göre tarımsal kooperatif sistemleri, pazar gücünü dengeleme, ürün kalitesini koruma, istenmeyen politik kararlara karşı lobi faaliyetleri yürütme ve giderleri azaltmak için toptan alım yapma gibi stratejilerle çiftçilere fayda sağlayabilir. Bu avantajlara rağmen Alanya’da neden bir muz kooperatifi yok diye sorduğumda asıl sorunun güven olduğu belirtildi. Özellikle olası bir kooperatifin yolsuzluğa karışacağı korkusu, böyle bir girişimin olmasını engelliyor. Kooperatif olmasa da Alanyalı muzcuların organize olabileceği bir kurum mevcut: MUZBİR. Her ne kadar MUZBİR üreticileri tek çatı altına toplamaya çalışsa da çiftçilerin söylemlerine göre yeterince aktif çalışabilmiş bir organizasyon olamadı. Çiftçilerin belirttiğine göre, Whatsapp gruplarından tavan-taban fiyat ve don riski bildirimleri hariç muzcuların çıkarlarını koruyacak herhangi aktivitelerde bulunmamaları ve küçük çiftçinin yanında olmak yerine sadece büyük muzluk sahiplerini ve Alanya’nın elit bir zümresini temsil etmesi, MUZBİR’i yeterince etkin kılmıyor. Aynı zamanda bu birliğe üye olmanın zorunluluk olmaması, geniş kitlelere yayılmasını engelliyor.

Sonuç olarak suya erişimden planlama eksikliğine, muzcuların tek bir çatı altında toplanamamasından yeraltı sularının kurumasına, Alanya’daki muz üretiminin sorunları sadece kuraklık çerçevesinden değil daha geniş bir perspektiften incelenmelidir. Birbirleriyle bağlantılı bu sorunları iyice analiz etmeden çözüm önerileri eksik kalır. Sorunların kökenlerini bireylerde aramaktansa sistemde incelemek daha sağlıklı sonuçlar verebilir. Bir sonraki yazıda mevcut sorunlar çerçevesinde kuraklık riskini arttıran faktörleri inceleyeceğim.