Mükemmel hayatlar ve yorgun kadınlar...
Çok düşünülen, çok konuşulan ve sonuca asla bağlanmayan bir konu bu.
İnsan neden mükemmel olmak ister? Neden bunun için var gücüyle çaba sarf eder? Tüm sebep kınama mı? Popüler olma isteği mi, mutlu olmak için mi? Yoksa saydıklarımın hepsi mi? Muhtemelen hepsi!
Bugünse yorgun kadınları, yorgun anneleri konuşalım. Çalışan, ev hanımı olan farketmez. Kapı ardı hep konuşur, iyiyi, kötüyü, eksiği, fazlayı. Bunu değiştirecek bir güç henüz keşfedilmedi. Böylece en büyük silahın insan çenesi olduğunu da görüyoruz.
En iyi gözlemci çocuklar ve ressamlarmış. Biz yazarları unutmuşlar ya da es geçmişler. Her neyse. Çok konuşmak yerine, çok dinlemek ve düşünceleri tartıya dizmek her şeyi anlamaya yetiyor.
Elbette kadın ve erkek eşit değildir, derler ya kadın erkekten üstündür. Sadece derler. Eşit değiliz, gerek de yok belki. Ama anlayış, adalet eşit olmalı.
Bayramda durmadan hizmet eden kadın, durmadan bir şey talep eden erkek görüyoruz. Misafir elbette önemli, adetlerimiz, geleneğimiz mihmanı çok önemser. Ama yine amalar...
Temizlik imandan gelir, harika. Saçını süpürge etmeden ama. "Kim ne der" düşüncesi artık rafa kalkmalı. Ve gerçekten, başkasının işine de karışmayı bırakmalı.
Mükemmel hayatlar yoktur. Mükemmel hayat yaşadığını sananlar vardır ve de dikkatle bakarsa öyle olmadığını görür. Mükemmeli birakıp mutluluğu inşa etme vaktidir belki. Kadınlar ne ister diye cilt cilt kitaplar yazıldı ama okuyan oldu mu bilemem.
İnsan anlayış ve hoşgörü ister, bekler. Kimseyi yadırgamadan, itmeden, dışlamadan, bir şeye burun kıvırmadan yaşamak zor olmasa gerek. Sirklerde aslanları terbiye eden insan arada bunun için kendine de zaman ayırmalı.