Medeniyet Anlayışımız

Abone Ol


Allah, ilk insan topluluklarından beri her topluma, doğru yolu gösterecek onları dalâletten kurtaracak haberciler, peygamberler, resuller, beşir ve nezirler göndermiştir. Bu mübarek insanlar ana fikir olarak halklarına hep aynı gerçekleri söylemişler, yani ‘kula kulluk etmemeyi Allah’a kul olmayı’ öğretmişlerdir. Ancak zaman içerisinde, gaflet ve cehalet sebebiyle o ilâhî gerçekler unutulmuş, ya da tahrif edilmiş, bunun karşısında Allah mesajını tazelemiştir. Her yeni peygamber, zamanın ve toplumun seviyesine göre eskiyi yenilemiş, geliştirmiş, şaşırma ve sapmaları gösterip düzeltmiştir. Onun için insanların daima en son haberciye, en son mesaja uyması gerekir.
Bizim peygamberimiz Hz. Muhammed, Allah’ın bütün insanlara gönderdiği son peygamber ve onun getirdiği din, son din İslâm, tüm insanları Allah’ın birliğini kabule davet etmiş; dinlerine sonradan sokulan yanlış inançları bırakmalarını insanlığa öğütlemiş; sevgiyi, kardeşliği, şefkati, adaleti, iyiliği, hayrı emretmiş; küfrü, zulmü, din istismarını, riyâyı, menfaatperestliği, haksızlığı, ahlâksızlığı, kötülüğü yasaklamıştır. Bu yüzden çağrısı ilâhî, doğru, haklı, güzel, doyurucu, yapıcı, birleştirici ve geliştiricidir.
İslâm, kâinatı yaratan Allah’ın lûtfu ve rahmeti sebebiyle bize gönderdiği bir prospektüsdür; hayatı en doğru, en olumlu biçimde yaşamamız için, bize bahşedilen her türlü nimet ve imkânı en uygun ve en verimli tarzda kullanmamız için sunulmuş bir ‘kullanma kılavuzu’dur. O fıtrat dinidir, hayat şartlarına uygundur. Ona inanmadan, sımsıkı sarılmadan hayatın manası tam anlaşılamaz; çevre, tabiat ve kâinatta uyum sağlanamaz, bahşedilen fırsatlar iyi değerlendirilemez; ömrün sonunda hem maddeten, hem de mânen pişman ve perişan olunur.
İslâm, sadece âhiret mutluluğuna değil, bir o kadar da, dünya huzur ve asayişinin; ferdî ve içtimâî, millî ve beynelmilel ilerleme ve başarının anahtar ve prensiplerini de içerir.
İslâm insanın vicdanına hapsolununamayacak kadar kıymetli ve hayatın bütün alanlarını kapsayan âlemşümûl bir dindir. “Din bir duygu ona kimse ilişmez” şeklinde yersiz, mantıksız bir din anlayışı İslâm’da yoktur. İslâm insanlık dinidir. Şahsın kendisine mahsus özel bir inanç sistemi olmaktan çok daha ötede ve çok daha yüksektir. Yalnız toplumla değil, dünya ile de ilgilidir. Sadece manevî, ruhânî ve uhrevî bir âyinler ve ibadetler sisteminden ibaret değildir; aynı zamanda maddî, sıhhî, ailevî, beşerî, evrensel, iktisadî, ticarî, askerî, terbiyevî, ilmî ve kültürel… ahkâma sahip, eksiksiz, kusursuz bir sistemdir. Hayattan kopmuş, dünyayla, çevreyle, insanlarla beşerî faaliyetlerle ilgiyi kesmiş, içine kapanmış bir manastır dini değil; aksine, hayata, cemiyete, devlete, beynelmilel’e yönelmiş, onlar arasındaki münasebetleri tanzime yönelmiş ve dinamik bir nizamdır; hayatı, Allah’ın istediği tarzda yaşama biçimidir; yüce ve asil ilâhî yoldur.
İslâm belirli ibadetlerin hayat tarzı haline getirilmesini asla istememekte hatta bundan sakındırmaktadır. Hayat bütünüyle bir ibadet alanıdır. Bu bilinç ve bakış açısıyla fert ve cemiyetin mutluluğa ulaşması için, İslâm’ın belirttiği yüce prensipleri, İslâm’ın temiz ve âdil hükümlerini dikkate alarak, ilâhî bir vecd ile bir ibadet zevk ve şevkiyle yapılmak gerekir.
Allah insanı yalnız ve yalnız kendisine kulluk etsin diye yaratmıştır. Kulluğun icabı sadece insan-Allah ilişkilerinde saklı değildir. Bu ilişkinin gereği olarak bir o kadar da insan-insan, insan-hayvan ve insan-çevre ilişkilerindedir. Hakk’ka olduğu kadar halka da hatta diğer yaratıklara da karşılıksız hizmet bu dinin ana eksenini oluşturur. Halka ve hakka hizmet gerçek İslâm’la olur. Hasta beşerin şifa reçetesi ancak İslâm’dır; Allah korkusu olmayan, vicdansız, takvâsız insandan hiç kimseye hayır gelmez. Medeniyetimize göre; büyük bir günah işleyen birinin günahının affedilmesi için yapacağı ilk iş toplumsal bir yarayı sarmak, fakirleri doyurmak veya giydirmektir.
İslâm, insan hayatının her ânını, her boyutunu ve her alanını ilgilendiren bir hayat sistemidir.
Halka ve hakka hizmet gerçek İslâm’la olur. Topluma ve insanlığa takvâ ve ihsân temeline dayalı İslâm lazımdır. Burada takvâ ve ihsân temeline dayalı İslâm’dan kastedilen ise tasavvuftur.
Selam olsun Yunus gibi, Mevlana gibi tasavvuf büyüklerinin yolundan gidenlere…
Muhabbetle…