Liyakat ve sadakati bizler tamamen birbirinin karşısında görürüz. Konu aşksa sadakat konu iş ise liyakati baş tacı yaparız.
Peki, liyakat ve sadakat nedir? Hangisi birbirine tercih edilmelidir?
LİYAKAT, layık olma, hak eden, uygun olan, yeterli olan yaraşan şey anlamlarına geliyor.
SADAKAT, dürüst olmak, yalandan ve hileden kaçınmak ne olursa olsun bağlılık yemininin arkasında durmak güvenilir olmak anlamlarına geliyor.
Müslümanlara müslümanlığı anlatmak gibi bir şey. Liyakatin her şey olmasını beklerken sadakatle imtihan olmamız belki de her şeyi gözden geçirmeye itiyor.
Gözlemlediğim o dur ki nerdeyse bütün işverenler liyakat sahibi bir çalışan ararken sadakati ikinci plana atabiliyor. Oysa ki duygulara dayanmayan sistem insana zarar veriyor. Zorluklara dayanma ve mücadele etme gücü kırılıp ‘’Error’’alarmı çalıyor şikayetler ve yakınmaların önüne geçilemiyor.
Sabahattin Ali bir romanında şöyle yazmıştı; “Bu akşam anladım ki bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş’’ bizler belki de birbirimize kuvvetli bağlarla bağlanmıyoruz?
Filistin halkının buna en güzel örnek olduğunu düşünüyorum. Liyakat ve sadakatle Rablerine bağlı olan bu halkın bedenlerine ve topraklarına sahip olsa da işgalci terör devletleri ruhlarına asla ama asla sahip olamadılar. O nedenledir ki bir avuç insan tüm dünyaya kafa tutmaya devam etmektedir.
Nasrettin hocaya bir gün ‘’Hocam inişi mi seversin yokuşu mu?’’ diye sormuşlar. Hoca da ‘’Düz yola ne oldu ki’’ diye cevap vermiş. Liyakat ve sadakat birbirinin yoklunda öksüz iki evlat gibidir.
Sadık ol ama liyakatin ile sadık ol.
Layık ol ama sadakatin ile beraber layık ol.
Sözleriyle yazımı bitirirken hepinize sağlıklı ve huzurlu günler dilerim.