Elazığ depremi sonrasında birlik ve dayanışmanın en güzel örneğini yurtta, tüm vatandaşlarımızla hissettik.
Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Alanya Belediyesi’nin yardımları, siyasilerin, STK’ların ve vatandaşların duyarlılığı bizleri olmamız gereken “BİRLİK” durumuna getirdi.
Tabi ki bu hayatı paylaştığımız sevimli dostlarımız, köpeklerin unutulmaz cefakar ve fedakarlığını da sanıyorum unutmamalıyız.
“BİRLİKTE YAŞAMAK!”
Ne olursa olsun hayvanlar, bitkiler, doğa, su, insanlar…
Bu birlikteliğin ne kadar önemli olduğunu hatırladık.
Depremde sonsuzluğa uğurladığımız insanları hatırladıkça içimizde biliyorum ki sızı daim olacak.
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin depremzede sevimli dostumuz ‘TOROS”u sahiplenmesi de beni ayrıca mutlu etti.
Gelelim köşemizin başlığına…
Alanya Belediyesinin görür görmez takdir edilmesi gerektiğine inandığım “HOŞ GELDİN KOMŞUM” projesi.
Misafirperverliği ile ün yapmış, alçak gönüllü, verimkar, paylaşımcı geleneğin hamuru ile yoğrulan bir toplum olduğumuza inanarak diyebilirim ki; projenin hayata geçirilmesi ilk dakikada takdir topladı.
Bir belediye başkanının ilçeye yeni taşınan yurttaşını ayrıştırmadan, en özel alanı, en sıcak ve samimi alanı olan evlerine misafir olarak gitmesi her şeyden önce çok samimi bir davranıştı.
Tabi ki sadece bu proje için paylaşılan fotoğraflardan bahsetmiyorum…
Hediye edilen kahve, fincan ve Alanya’da her birim ile iletişime geçebilecekleri bir bilgilendirme kitapçığının verilmesi dışında beni en çok etkileyen kısım ise vatandaşlara verilen not oldu.
Alanya Belediye Başkanı Adem Murat Yücel imzalı notun içeriği ise şu şekilde:
Tanıdık bir koku, bir gülümseme, derinden gelen bir ezan sesi, bir sabah esintisi veya akşam güneşi…
Aynı gökyüzünün altında gurbette değiliz hiçbirimiz.
Evinize hoş geldiniz.
İşte paketin içerisinden çıkan bu not, ülkemizin yıllardır süre gelen misafirperverliği ve cömertliğine dikkat çektiğini hissetmemize sebep oldu.
Elbette ki herkes eleştiri yapabilir. Yapacağız da…
Fakat, bazı şeylere insanca bakmalı ve sadece takdir etmeli, teşekkür etmeli, özür dilemeyi bilmeli…
Çünkü neydi o söz?
“İnsanı, insana, insanca anlatmaktan çıktık yola…”