Korkuyla kurulan yuvalar, şiddetle yok olan hayatlar.
Sevgiyle, saadete muhtaç kadınlar. Sayıları pek fazla, bu acı bir gerçek.
Küçük bir kızken korktuğu tek şey, bir gün anne ve babasını kaybedecek olmasıydı.
Adını bile bilmediği korkunun yüzlerce çeşidi vardı ve aslında o bundan habersizdi.
Korkularımız bize yön verirken, tehlikeden korurken, serçe gibi uçup gitmek çoğu zaman imkansız.
Şimdi otuzuna yaklaşan genç bir kadındı.
Haberlerde duyduk adını. Çocuğu, anne topuklu giyme yoksa babamdan kaçamazsın, derken…
Yirmi saniyede korkuya ve şiddete, insanlığın bir kez daha ölüşüne şahit olduk.
Şimdi korkusu çok daha fazlaydı.
Evlâdı için çarpan kalbine, geleceği için endişelenen aklına, bugünü yaşayamadığı
için kaderine isyan eden ruhuna sarılıp bir köşede kurtarılmayı bekliyordu.
Kadının sesi duyulmaz, yaşadığı önemsenmez, ne olursa olsun dayanmalı yuvayı korumalı.
Neden? Oysa çığlık illa sesle olmaz.
Moraran yüzde, sessizce akan göz yaşında ve okulda bir köşede mutsuz oturan bir canda görürsün çığlığı.
Gözler kapalı, kulaklar sağır. Kalpler taş…