İstanbul’da Hoş Bir Seda

Abone Ol

Uyuyamadığım bir gecenin sabahında İstanbul’un dingin sokaklarında yürüyüş yaparken, birden bire huzur verici bir yükseldi.
“Allah-u Ekber Allah-u Ekber...”
İstiklâl şairimiz Mehmet Akif’in ortak paydamızı oluşturduğu İstiklal Marşımızın dizeleri zihnimde vücut buldu.
“Değmesin ma'bedimin göğsüne na-mahrem eli; Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli”
Saba mâkâmında, Allah vergisi güzel sesi olan müezzinin sesinde okunan bu ezanın bende bu dizelere vücut bulduran asıl neden Ayasofya’da okunmasıydı.

Ayasofya, Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 532-537 yılları arasında şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir katedral olup 1453 yılında İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedilmesiyle camiye dönüştürülmüştür. 1934 yılına kadar cami olarak kullanılan yapı, 1934 yılındaki bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müzeye dönüştürülmüştür. Bu süreçten sonra müze olarak hizmet veren Ayasofya, Danıştay 10. Dairesi’nin 1934 yılındaki kararı iptal etmesiyle geçtiğimiz aylarda tekrar Camii statüsüne çevrilmiş ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edilerek ibadete açılmıştı.

Ayasofya’nın sadece müslümanlar için değil hristiyanlar için de kutsal bir mabet olmasından dolayı “camiiye çevrilmesi” kamuoyunu işgal etmiş ve sürekli tartışılan bir mesele haline gelmiştir. Öyle ki bazı devletler -başta Rusya olmak üzere- müze statüsünün devam etmesi, Camiiye çevrilmemesi yönünde Türkiye’ye görüş beyan etmişlerdi.

Aslında görüşler, Ayasofya’ya yönelik kararı verecek olan Danıştay’a ve merkezi hükümete müdahale eder nitelikte olmuştur. Bu uluslararası hukukun egemenlik kavramına uygun olmayan bir yaklaşımdır. Uluslararası hukukun devletlere verdiği en temel haklardan olan “devletlerin egemenliği” ilkesine göre, “Egemenlik, bağımsız bir devletin en üstün, mutlak ve denetlenemez gücü olarak tanımlanmaktadır” ve bu ilkeden doğan devletlerin egemen eşitliği prensibinde “devletlerin içişlerine karışmama ilkesi” yer almaktadır.

Egemen bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti ve onun yargısal anlamda yetkisini kullanan bağımsız ve tarafsız mahkemelerden olan Danıştay “iptal” kararı vererek hem hukuku uygulamış hem de Türkiye’yi tehdit eder nitelikte tavırlar sergileyerek uluslararası hukuku ihlal eden devletlere Türkiye’nin egemen gücünü göstermiştir.

Devletin var olmasından kaynaklı temel hakkı olan “egemenlik yetkisini” devletin organlarının kullanmasında ve kendi sınırları içerisinde olan bir yeri ibadete açmasından daha doğal ne olabilir?

Sabahın ilk saatlerinde kalbimi huzurla dolduran bu ezan, biraz da Ayasofya’da okunduğu için böylesine anlamlı gelmişti.

Mehmet Akif’in de dediği gibi;

“Değmesin ma'bedimin göğsüne na-mahrem eli; Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli!”

Değmiyor artık ma’bedimizin göğsüne namahrem eli!