Onuncu yüzyılın sonlarında Buhara’da dünyaya gelen, günümüz yaşam ortalamasına nispetle kısa ama çok bereketli ve ilimle dolu bir ömür yaşayan İbni Sina bir tıp dâhisi olarak tanımlanmaktadır. Tıp dışında birçok bilim alanında da yüzlerce makalesi ve kitabı olan İbni Sina’nın daha çok tıp alanında çok tanınması, tıpla ilgili eserlerinin derinliğinden kaynaklanmaktadır. Hem eserlerindeki içerik orijinalliği hem de tespitlerinin çağını çok çok aşması sebepleriyle dünya tıp tarihine adını altın harflerle yazdıran İbni Sina’yı iyi tanımalı ve tespitlerini önemsemeliyiz.
Batının 18. Yüzyılda yaşadığı ve ‘aydınlanma çağı’ olarak kabul ettiği dönüşümü ortaya koyan filozofları etkileyen en önemli isimlerden birisinin İbni Sina olduğu kabul edilmektedir. Oysa batının bilime yönelmesi ve bu manada fikri reformlar yapması İbni Sina’nın vefatından neredeyse 8 asır sonradır. Vefatından 8 asır sonra bile dünyanın şekillenmesinde etkili olabilen İbni Sina’nın eserleri ve fikirleri bizler tarafından yeterince tanınmamaktadır. El-Kanun fi't-Tıb isimli kitabı; Paris Tıp Fakültesi kütüphanesinde belirlenen 9 ana tıp kitabının ilk sırasında yer almaktadır.
İbni Sina, hastalıkların önlenmesi, temeli, oluşum mekanizmaları ve tedavisi üzerine çok önemli keşiflerde bulunmuştur. Bugün size bu tespitlerinden seçtiğim bazı önemli öğütlerini sunacağım. “Bütün hastalıklar esasen yenilen ve içilen şeylerden ileri gelmektedir.” Sözü ile İbni Sina dikkatlerimizi sağlıklı beslenmeye çekmektedir. Sağlıklı beslenmez isek bizi bekleyen sonun ciddi hastalıklar olduğunu ifade etmektedir. “İki öğün yemek sağlık, üç öğün yemek hastalıktır” sözü ile ise sık yemenin sakıncalarına dikkat çekmektedir. Oysa bizler ‘sirtuin’ ve ‘leptin’ gibi hormonların varlığını, direnç ve etki mekanizmalarını ancak 21. Yüzyıla doğru anlayabilecek ve bu sözün ne kadar haklı olduğunu yeni idrak edebilecektik. ‘Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra bir müddet yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir’ sözleriyle günümüzün en modern bilimsel diyet önerilerinden olan; ‘ılımlı kalori kısıtlaması’ ve ‘aralıklı açlık modeli; intermittent fasting’ modellerinin her ikisini basit bir iki cümle ile net biçimde ifade etmekte ve sağlıklı yaşamanın en önemli anahtarını, 10 asır öncesinden sunmaktadır. Sabahları su içmeyi ve yemeklerden sonra su içmeyi önermesi, günümüzün sağlık önerileriyle örtüşmektedir. Et, süt, yumurta, balık gibi hayvansal gıdaların yanı sıra baklagillerin, tahılların, meyve ve sebzelerin önemini ve hangilerinin birlikte yenilmesinin uygun olacağını belirtmesi de çağını çok aşan tespitlerdir. Yaşa ve hastalığa özgü beslenmeyi tanımlaması ve bu yöndeki tavsiyeleri de çok değerlidir.
Toplamda 200’den fazla eseri bilinmektedir. Bunların az bir kısmı günümüz Türkçe’sine tercüme edilebilmiştir. İran’ın Meşhed kentindeki Razavi Kütüphanesi Müzesi'nde İbn-i Sina'ya ait el yazması 149 adet kitap ve diğer eserleri orijinal halleriyle bulunmaktadır. Yakın bir tarihte bu kitaplar bir sergiyle halka açık olarak sunuldu. İbn-i Sina'nın kitapları arasında en önemlisi, Orta çağdan itibaren, 700 yıl Batı'da ders kitabı olarak okutulan ve Latinceye on defa çevirisi yapılan El-Kanun fi't-Tıb olarak değerlendirilebilir. Diğer önemli bir kitabı ise on bir ciltlik hacimli eseri olan Kitabu'ş-Şifa’dır. Kitabu'ş-Şifa, Mevlana tarafından da övgüyle bahsedilen bir şaheserdir.
İbni Sina’nın daha iyi tanınması ve günümüz tıp bilgileriyle onun önerilerinin sentezlenerek hekimler tarafından özümsenmesi çok önemlidir. Bu sayede sağlığımızı korumamız ve hastalıklardan uzak kalmamız mümkün olabilir.