Hoşgörü

Abone Ol


“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”
Medeniyetimizin temelini oluşturan “sevgi ”den kaynaklı merhametin gereği olarak hoşgörü, affedici olmak muhteşem yüksek duygulardır. Merhametsiz, katı kalpli, sevgisiz, hoşgörüsüz, kaba, nobran insanların olduğu toplumlarda zarafet, estetik, incelik, güzellik aramak beyhudedir. Karıncayı bile incitmeyen, yaralı kuşları tedavi için vakıflar kuran, evlerinin önünde bahçesinde, tarlasında çiçekler açan mis kokulu yuvaların olduğu bir toplumdan nasıl bu hale geldik...
Acımasız, gaddar, vahşi ve hayvandan aşağı bir duruma gelen yaratıklar birden olmadı. Hoşgörüyü yanlış anladık. Günahkârı hoş görebiliriz, düştüğünde elinden tutup kaldırmak için ama günahı hoş görürsek, hep daha fazlasını isteyen nefisler ejderha olup bize öyle bir toplum yaratır ki, sonra istesek de ıslah olmaz bir hal alır...
Toplumların nizamı için kanunlar kurallar vardır ve olmalıdır da. Can güvenliği, mal güvenliği, nesil, inanç ve akıl sağlığı korunması gereken evrensel değerlerdir. Toplumun huzurunu bozan, kurallara uymayanların da cezasız kalmaması, cezaların caydırıcı olması ve hoş görülmemesi gerekir. Zalime merhamet, adile zulümdür. İyilik; zulme karşı olmak, kötülüğe engel olmakla tamam olur. Toplumu bir kaba benzetirsek, tabanı delik bir kaba aktarılan iyiliklerin kabı doldurmayacağı muhakkaktır. Önce o kabın ıslah edilmesi, kötülüklerin yayılmasının önlenmesi için çaba gösterilmesi gerekir...
Hoşgörünün sultanı diye bildiğimiz Mevlana’ya zamanın veziri yani şimdinin bakanı ziyarete gelir. Mevlana hazretleri hiç itibar etmez, hoş geldin bile demez. Vezir yanına yaklaşır “Efendim biraz nasihat etseniz” der. Mevlana vezire sırtını döner, ısrar edince “Ben sana ne deyim, seni Allah sultan etti, sen şeytana hizmet ediyorsun” der. Vezir hatasını anlayıp, kendine çeki düzen verir...
Kanuni çok değer verdiği Yahya Efendi’ye bir mektupla fikir sorar: “Bir devlet hangi halde çöker?”. Mektubu okuyan Yahya Efendi aynı kâğıdın arkasına; "Neme lazım be Sultanım!" yazar ve geri gönderir. Bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman, bir mana veremez. Hatta çok da bozulur. Nihayet kalkar, Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergâhına gelir ve der ki: “Sana çok önemli ve kritik bir konuda fikir sordum. Cevap bile vermedin…"
Yahya Efendi şöyle bir bakar: “Sultanım aslında, aradığın cevap oydu...”
Muhabbetle...