Şimdiki çocuklar gibi, "bilgisayar başında" büyümedi bizim kuşak...
Adına "puşta" dediğimiz, girintili çıkıntılı üzüm bağlarında "kovboyculuk", sokaklarda "bilye-boncuk" oynayarak, olmadı plastik futbol topuyla "tek kale maçlar" yaparak büyüdük...
Kimimizin kafası yarıldı defalarca oluk oluk kan aktı, kimimizin kolu ya da bacağı kırıldı...
Hiç ağlamadık, sızlanmadık, nazlanmadık...
Ailelerimizin "maddi durumunu" bildiğimiz için, kendi oyuncaklarımızı kendimiz ürettik...
Bilyeli arabalar yapıp, "ralli şampiyonaları" düzenledik misal...
Başka lüksümüz yoktu çünkü...
Bizim mahallenin "orta halli" ailelerinden birisinini oğlu olan Faruk'a alınmıştı ilk bisiklet...
"Kıskançlık" yoktu aramızda...
Faruk bisiketiyle sokağa çıktığı zaman, mahallenin tüm çocukları sıraya girer, bisiklete binmeyi öğrenirdik...
İlk binişimde daha 10 metre gitmeden sol tarafıma devrilmiş, kafamı "gümm" diye asfalta vurmuştum, hiç unutmam...
Sokak çeşmesinin başında, kafamdan akan kanı durdurmak için dakikalarca mücadele etmiştik...
Sonraki yaşlarda "gel-git akıllı" bir adam olmamı bu küçük kazaya bağlarım hep...
Bizim oralarda "velesbit" de denilen bisikletle ilgili bu minik anımı paylaştıktan sonra gelelim, Alanya'nın bisikletle olan "mükemmel" ilişkisine...
Bu anlamda, kocaman coşkulu, dolu dolu, “başarılı” ve “kazançlı” bir günü geride bıraktı Alanya…
51. Uluslararası Cumhurbaşkanlığı Turu, dün Alanya’dan start aldı malumunuz…
Her yönüyle hiç “aksamayan”, hiç bir yönüyle “arıza” çıkartmayan ve daha da önemlisi “kazasız-belasız” bir başlangıç oldu…
Tur başlamadan birkaç saat önce o meşhur “eller arkada, göbek ilerde” pozisyonumu alarak uzun süre dolaştım alanda kendi kendime…
Alanya’da yaşayan insanlar, dünyanın canlı olarak izlediği bu büyük organizasyona yeterince önem verecek mi, alanı doldurup o coşkuya, o heyecana ortak olacak mı bakalım diye “alıcı gözlerle” süzdüm etrafımı uzun süre…
Startın verilmesine epey zaman olmasına rağmen, alandaki “vatandaş” profili hiç fena değildi…
Kadın, erkek her yaştan insanı görebilmek mümkündü…
Köylüsü, kentlisi, işçisi, memuru, simitçisi, gazozcusu, açığı, kapalısı, şalvarlısı, mini eteklisi…
Her kesimden insan vardı o coşkuya “ortak” olmak isteyen ve olan…
Alanya-Alanya Turu’nun sonlarına doğru o kalabalık, o coşku daha da arttı…
Alanya’da yaşayan insanların bunu sahiplenmesi ya da “ilgisiz kalmaması” çok güzeldi…
Dünyanın canlı olarak izlediği bu “muhteşem” organizasyonun Alanya’ya kazandırdıkları, Alanya’nın tanıtımına sağladığı katkıları zaten her yetkili, her ilgili sık sık vurguladı ve de vurguluyor…
Bu anlamda, başta Türkiye Bisiklet Federasyonu Başkanı Emim Müftüoğlu olmak üzere “emeği geçen” herkese Alanya adına teşekkür ederim…
Bu işin “mimarı” ve en önemli “aktörü” Emin Müftüoğlu’dur hiç kuşkusuz…
Alanya, böylesine “ufku geniş” ve “başarılı” ve “memleketini düşünen” ve doğup büyüdüğü topraklara “katkı sağlamak” adına “cansiparene” mücadele eden birisini yetiştirdiği için ne kadar “gurur” duysa hakkıdır…
Bunu kimse “inkar” edemez…
Dün “eller arkada göbek ilerde” pozisyonunda gezinirken dikkatimi çeken bir şey daha oldu…
Hani bizim “işin mutfak kısmında çalışanlar” dediğimiz görevlilerin çalışmalarını takip ettim bir süre…
Hepsi de birbirinden “gayretli” hepsi de birbirinden “iyi niyetli” çoğunluğu “genç ve güzel ya da yakışıklı” pırıl pırıl insanlar…
Görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmek adına müthiş gayret ettiler…
Alanya Kaymakamı Hasan Tanrıseven ve Belediye Başkanı Adem Murat Yücel’de, bu dev organizasyonun her noktasında kendilerini göstererek, mükemmel bir “ev sahipliği” örneği sergilediler…
Hepsinin ellerine, yüreklerine sağlık…
Emeği geçen herkese Alanya adına tekrar tekrar teşekkür, hem de kucak dolusu…