Abdullah Öztürk ve Sönmez'le ilgili yazılarım epey ses getirmiş olacak ki, bir çok siyasetçi ile etraflıca konuları değerlendirdik.
AK Parti ve MHP kanadı aynı benim yazdıklarım gibi düşünüyor.
Ortada ciddi bir karın ağrısı var ve gelecekle ilgili kriz sinyalleri geliyor.
Tabi bu arada teşkilatların tutumunu da eleştirenler oldu.
'Eskiden siyasetin bir raconu, kuralı, işleyişi, disiplini ve gelenekleri vardı. İsteyen istediği gibi o parti senin, bu parti benim diyemiyor, konumunu ve yerini bilirdi' diyen de oldu.
'Teşkilatlar herkesin kendi şahsi hedefleri uğruna yapmak istediklerine zemin yaratmamalı' diye öneride bulunanda.
Daha önce yayımlanan yazımın bir cümlesini tekrar ediyorum;
'AK Parti'nin kuruluşundan bu yana, varını yoğunu ortaya koymuş, her türlü siyasi ve ticari riski göze almış, zaman harcamış, emek vermiş siyasetçileri bir kenara iterek sıfır kilometre AK Parti'li iki ismin milletvekili ve belediye başkan adayı yapılmasının izahı çok zor olur.'
Şimdi AK Parti'lilere soruyorum;
Hüseyin Güney'mi, Abdullah Öztürk'mü?
Abdullah Sönmez'mi, Hüseyin Güney'mi?
Ömer Kocaman'mı, Abdullah Öztürk'mü?
Mustafa Toklu'mu, Abdullah Sönmez'mi?
Necati Yıldırım'mı, Abdullah Öztürk'mü?
Nurettin Uludağ'mı, Abdullah Öztürk'mü?
Mustafa Berberoğlu'mu, Abdullah Sönmez'mi?
Sena Nur Çelik'mi, Abdullah Öztürk'mü?
Sorular devam eder gider.
Kimse yanlış anlamasın, Sayın Öztürk ve Sönmez'in aday olup seçilecekleri makamın hakkını veremeyecekleri için sormadım bunları.
Partililik yani aidiyet duygusunun ne kadar önemli olduğunun altını çizmeye çalıştım.