Tüm yoğunluğuyla devam etti o gün sohbetimiz. Arkadaşımı gösterip “bazen bu kız aşağıya şehre götürüyor beni, nene çok özledik hem bir değişiklik olur deyip aklıma giriyor” diyor yüzünde kaygılı bir ifadeyle.
Nasıl buluyorsun bizim oraları diyorum. Nasıl bulacağım çocuğum, toprak gibisi var mı diyor. Kimse kapınızı çalmaz, hatırınızı sormaz, koşturmaz, çabalamaz. Ben öyle yaşayamam kuzum. Emek harcamadan aş mı yenir? Biz öyle görmedik Allah beni oralara düşürmesin dedi. Sizin oralarda insanlar birbirini sevmez olmuş, anneler babalar çocuklar ayrı gayrı olmuş, hazır olan her şey sevilir olmuş, geç yatılıp geç kalkılır olmuş. Evin bereketi kalır mı hiç?
Biz erkenden kalkarız kuzum. Hemen ateşi yakarız. Önce karnımızı doyururuz (can boğazdan gelir diyor, yeniden yüzü aydınlanıyor, gülümsüyor) eğer kalırsa yiyeceklerden atmayız sizin gibi. Saklarız, dilsiz kullarla paylaşırız. Sonra ineriz bahçeye, tarlaya. Çalışırız gün boyu. Ektiğimizi diktiğimizi hem yeriz hem yediririz. Vermezsen alamazsın çocuğum. Akşam olunca evimize geliriz. Yandaki Ayşe gelir bazen sohbet ederiz. Yardıma ihtiyacımız varsa haber ederiz. Öyle parayla pulla değil gönülden gideriz. Şimdi söyle bana sizin oralar mı bizim buralar mı?
Allah’ım ne zor soruydu öyle. Alışkanlıklarıma olan tutkumla Emine Ninenin anlattığı hayatın büyüsü arasında gidip geliyordum. Doğruluğu ya da tercihi aynı kefede duramıyordu. Bir o ağırlık yapıyordu bir diğeri. Ama şunun farkındaydım. Biz kirleniyorduk, özümüzden uzaklaştıkça kirleniyorduk. En çok tahammülümüz yok oluyordu. Kendimiz dışındaki her şeye tahammülsüzdük. Bireysel isteklerimiz başkalarının kötü olmasından geçiyordu. İyiliğimizi, başarımızı diğerinin zayıflığına ve başarısızlığına bağlıyorduk. Yatırımı benliğimize yapıp farkımızı ortaya koymak yerine diğerini eleştirmeye ve yok etmeye yönelik yapıyorduk. Kısaca yazık ediyorduk. Hem bugünümüze hem yarınımıza, hem kendimize hem çevremize çok yazık ediyorduk.
Ayrılık vakti gelip çatmıştı. Belki bir gün geçirmiştim Emine Nineyle ama yılların deneyimiyle yol alıyordum. Yine gelin, artık sen de benim bir torunumsun sakın gelmemezlik yapma dedi. Arkadaşıma dönerek “çocuğum her geldiğinde arkadaşını da getir” diye tembihledi. Nasıl samimiydi, akşamın ayaz soğuğunda içim sıcacık olmuştu.
Arabamız kaybolana kadar arkamızdan baktı. Böylesi güzel yüreğe ben de kaybolana kadar el sallayarak eşlik ettim. Kim bilir belki de kirlenmiş yanlarımı temizleme çabasıydı bu hal. Velhasıl Emine Nineleri ziyaret edin, en çok kendiniz için, temiz kalabilmek için.