Bu hafta köşemde bazı televizyon programlarından bahsetmek istiyorum. Israrla izlemekten kaçındığım ama bir türlü kaçamadığım "gündüz kuşağı " programları. İnsanları kınamaktan kaçınsam da, televizyon izlememeye çalışsam da sosyal medya vasıtasıyla o programlarla ilgili videoları görmemem mümkün olmuyor.
Yıllar içinde hiç gelişmemiş yapımlar, çok az şekil değiştirmiş. Tek fark Tülay için feryat eden adam yerine Mustafa'm diye ağlayan kadın belirivermiş. Yani artık "aşk " gizlim, saklım değil, program mezesi haline gelmiş. Aşk insanları güldürmek için bir araç haline mi geldi, bu kadar ucuz mu? Elbette sözün gelişi olarak, yoksa aşkı yazmayı, konuşmayı şairlere bıraksak iyidir. İsme ne gerek var, bizim Mihriban, Lavinia diye şiirlerimiz yetmez mi?
Kol kırılır, yen içinde kalır. Şimdilerde kol kırılmadan ortayı velveleye veriyorlar. Ülkede adalet, kayıp eş, çarpık ilişki, bölüşülemeyen maaş programlarla çözüme kavuşuyor!... Polis, hakim, psikolog boşuna mı var? Ya eğitim, çok bu çok noksanlarımız? Utanmak bir yana, programı evinde küçük çocuğuyla izleyenleri düşününce gelecek adına büyük endişeye kapılmamak elde değil. Onlar sayesinde meraklı bir nesil yetişti ve yetişiyor. İnsanlar dinlemeyi bilmediği gibi, soru sormayı da beceremiyor. Özel mi, haddime mi diye düşünen yok!
Bu konuyu saatlerce konuşup, anlatabiliriz. Ya da "bana ne" diyerek şuan eğlenceli gibi görünen, büyük tehlike dalgasına kapılabiliriz.
Çok kullanılan bir cümle var, üslubunuz kimliğinizdir. Kimliğimizi ise inşa etmek yine kendi elimizde. Kapatın gereksiz kanalları, hayat onlara zaman harcayacak kadar uzun ve ucuz değil...