Daha Kuru, Daha Sıcak: İklim Değişikliğinin Alanya’ya Etkileri

Abone Ol

Alanya’da muzculuğun nasıl popülerleştiğini bir önceki yazıda açıklamaya çalıştım. Bugünkü bölümde bölgedeki iklim koşulları, iklim değişikliğinin mevcut ve olası etkileri, kullanılabilir su kaynakları ve bu kaynakların sınırlarına bakacağım. Tropikal bitkilerin yetiştirilmesi, bu koşullar içerisinde ne kadar sürdürülebilir sorusu çerçevesinde bu konuyu incelemeye çalışacağım.

-Alanya’nın Havası Suyu Ne Durumda?

Alanya’nın iklimi, hepimizin okulda gördüğü Akdeniz iklimi koşullarıyla paralellik gösterir: Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı. Bir başka deyişle Akdeniz iklimi yarı kurak özelliklere sahiptir. Toros Dağları’nın sahile çok yakın olmasıysa bu bölgede mikro iklim özellikleri oluşturur. Denizden buharlaşan sular Torosları geçemez ve deniz ve dağ arası hapsolur. Bu sebeple tropikal bitkilerin yetişmesinde önemli rol oynayan nem, özellikle yaz döneminde Alanya’da yoğun olarak hissedilir. Manavgat’ta açıkta muzun yetişmesi zorken Alanya’da yetişmesinin ana sebeplerinden biri budur. Muz üretiminin baş düşmanlarından don olayının da çok sık gerçekleşmemesi de bu bölgeyi özel kılar.

Yağış konusu incelendiğinde, tropikal bitki üretimi açısından Alanya dezavantajlı konumdadır. İlk olarak bu bitkiler yılın her dönemi düzenli yağış isterler. Alanya’daysa bazı dönemler yılda 250-300 gün yağmur düşmemesi, çiftçilerin düzenli sulama yapmasını mecbur kılar. Dahası, yıllık yağan toplam yağış miktarı da bu bitkiler için yeterli değildir. Örneğin Alanya’nın yıllık yağış oranı 1091.4 mm’yken, muzun istediği yağış 2000-2500 mm arasıdır. Ki sera üretiminde yağmurdan yararlanamayan çiftçiler tüm su ihtiyacını alternatif kaynaklardan karşılamak zorunda kalır.

-Kapıdaki Düşman: İklim Değişikliği

Alanya’nın mevcut iklim koşulları bu şekildeyken, yakın gelecekte bu dinamiklerin değişmesi kaçınılamaz bir süreç. Çağımızın en önemli sorunu iklim değişikliği, dünyanın her yerinde hissedilmeye başlarken Alanya da bu değişiklikten nasibini alıyor. Son 150-200 yıllık süreçte çevreye verdiğimiz zararlar ve yaktığımız fosil yakıtlar sebebiyle geri dönülemez bir noktaya geldik. Hemen bugün petrol ve kömür gibi fosil yakıtları kullanmayı bıraksak bile, ki uzunca bir süre gerçekleşecek gibi durmuyor, iklim değişikliğinin etkileri, en azından ömrümüz süresince, artarak devam edecek.

Aynı zamanda araştırmacılar, Akdeniz bölgesini iklim değişikliğinden en çok etkilenecek yerlerden biri olarak görüyor. Özellikle kuraklık konusunda dünyada en riskli coğrafyalardan biri burası. Yakın gelecekte sıcaklıkların artması ve yağışlarınsa azalmasına kesin gözüyle bakılıyor. 1975-2018 arasında bile Alanya’nın havası 1.5 derece ısınmışken daha kısa sürede daha yüksek bir artış bekleniyor. Akdeniz bölgesindeki yağışların da 2050’ye kadar %20 azalacağı öngörülüyor. Bu durumda kullanılabilir su kaynaklarında hatrı sayılır bir azalış olacak. Kuraklık riskinin yanı sıra, iklim değişikliğin Alanya’ya getireceği bir başka etki, ekstrem hava olaylarının artması olacak. Yani 4-5 günde yağacak yağmur 4 saatte yağıp sel riskini arttıracak. Ya da dolu ve hortumların sıklığı artıp seralara zarar verecek. Şimdiden ülkenin dört bir yanında görmeye başladığımız bu sorunlar, Alanya’da da giderek artacak. Bir yandan kuraklık riskini göz önünde bulundururken, bu tarz olaylara da hazırlıklı olmamız gerekiyor.

-Alanya’nın Su Potansiyeli

Peki mevcut su kaynaklarımız neler ve bunlar ne kadar yeterli? Tarım ve Orman Bakanlığı’nın raporuna göre, Alanya’daki kullanılabilir su kaynakları 3 alt havzadan oluşuyor: Dim Çayı, Kargı Çayı ve Alara Çayı alt havzaları. Bakanlığın 2018 yılı raporunda bu alt havzalardaki yerüstü sularının tarım ve diğer kullanımlar için yeterli olduğu belirtiliyor. Fakat bu yerüstü sularına herkesin erişimi yok. Bu sebeple çiftçiler alternatif su kaynaklarına yöneliyor, ki bu alternatiflerden en popüleri yeraltı suları. Eğer bir nehrin veya çayın yanında değilse ve devlet o bölgeye su ulaştırmadıysa tarım için tek yol yeraltı suları oluyor. Ki yerüstü sularına erişimleri olsa bile, çiftçiler B planı olarak kuyu açtırıyorlar. Örneğin toplamda 9 muz üreticisiyle yaptığım röportajlarda, sadece 3’ünün yerüstü sularına erişimi varken 9’unun da kuyusu olduğunu öğrendim.

-Kuruyana Kadar Kuyu Suyu

Yeraltı sularının kullanımı, özellikle tarım sektöründe oldukça fazla. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın araştırmasında, Dim Çayı alt havzasındaki tarımsal su kullanımının %89’u yeraltı sularıyla karşılanırken Kargı Çayı alt havzasında %85, Alara Çayı alt havzasında %56 oranında yeraltı su kaynakları kullanılıyor. Aynı zamanda bu raporda, Dim Çayı bölgesinde 14 hm3 yeraltı suyu rezervi varken, yıllık ortalama 38 hm3 (33 hm3 tarımsal sulama) su çekimi gerçekleştiği belirtiliyor. Çiftçilerse her yıl daha derinden su çektiklerinden ve yazın kuyuların kuruduğundan yakınmaya başladılar. Kısacası Alanya’daki çiftçilerin çoğu yeraltı sularına sırtını dayarken bu kaynak yoğun kullanımdan dolayı gitgide azalıyor.

Özetlemek gerekirse; Alanya’nın giderek ısınan havası ve bölgede yağışların azalması, mevcut su kaynaklarının şimdiden çiftçilere yetersiz gelmeye başlaması ve yerel bitkilere (zeytin, keçiboynuzu vb.) nazaran çok daha fazla su isteyen tropikal bitkilerin üretiminin popülerleşmesi, kuraklık riskini arttıran temel faktörler olarak gözükebilir. Bir sonraki yazıda, kuraklık riskini arttıran faktörlerden muz üretiminin karşılaştığı sorunları inceleyeceğim. Asıl sorunun çiftçilerden mi yoksa sistemden mi kaynaklandığı sorusuna yanıt arayacağım