Büyümüş de küçülmüş

Abone Ol

“Geçenlerde kızım sorulan sorulara öyle güzel cevaplar verdi ki herkes bayıldı. Maşallah Ayşe bu kız büyümüş de küçülmüş sanki cümlelerini duymak nasıl gururlandırdı beni anlatamam. Oysa biz onun yaşındayken bırak böyle cevapları birçok konuyu bilmezdik bile. Bez bebeğimizle evcilik oynardık. Şimdiki çocuklar ne şanslı, küçük yaşta her şeyi öğreniyorlar…”

Küçük bir aktarımla başlamak istedim yazıma. Bir de aklımda durmaksızın cevabını bulmak isteyen şu soruyla;

Acaba gerçekten şanslılar mı?

Hayat evrelerini bir düşünelim. On sekiz yaşına kadar çocukluk. Daha sonra ise gençlik, yetişkinlik ve akabinde gelen yaşlılık. Yani toplamda on sekiz yıl sürecek bir çocukluğa karşılık yıllarca süren büyüklük, yetişkinlik dönemi geçiriyoruz. İşte bu matematiksel hesap karşısında çocuklarımız olması gerekenden daha fazla yük alıyor diyebilir miyiz?

Şunu iyi bilmeliyiz ki; dil gelişimi, öğrenme, algılama küçük yıllarda aktifliğini en zengin şekilde bizlere sunar. Yaşamın ilk yıllarını verimli geçirmek kişilik gelişimini ve akademiksel donanımı da önemli ölçüde etkiler. Yalnız gereksiz bilgi ve bu bilgilerin pekiştirilmesi çocuğumuza fayda yerine zarar verecektir. Son yıllarda önüne geçmekte zorlandığımız erken ergenlik sürecini daha küçük yaşlara çekecektir. Etrafımızda genç olarak nitelendireceğimiz 13 – 18 yaş arası bireylerin yetişkin bir birey görünümüne sahip olmasına neden olacaktır. Oysa uzun yıllar yaşayacağı bu evreyi çok kısa yaşayacağı çocukluk evresine tercih eden evlatlarımız yaşamının en verimli yıllarını çökkün, tükenmiş, bunalmış bir halde heba eder hale gelir.

Her yaş kendine özgü özellikleriyle devam etmelidir. Küçük bir çocuk bebeklerinden, arabalarından, yapbozlarından sıkılmamalıdır. Eğer ki sıkılıyorsa ebeveyn olarak çocuğumuzun doyumsuzluk noktasındaki hatalar ne olabilir sorusu sorulmalıdır. Küçük yaştaki bir çocuğa “ekran” yani “tablet, telefon, tv” tanıştırma yetişkin davranışını normalleştirmekten başka bir şey değildir. Ya da ergenlik dönemine girmiş bir kız çocuğuna makyaj ve bakım konusunda, erkek çocuğuna ise kılık kıyafet ve dışarı hayatı konusunda sınır koymamak da aynı ölçüde değerlendirilir. Eğer ki her yaşa özgü temel birleşenler varsa anne babalar bu birleşenlerin çizgilerini belirginleştirmelidir.

Son olarak siz yetişkinler dönüp bir hatırlayın kendinizi en mutlu hissettiğiniz zamanları. Genellikle koşup oynadığınız, ip atladığınız anlar gelir. Madem ki o günler çok güzel, o zaman evlatlarımızdan çabuk büyümelerini değil olabildiğince yaşının gereğini yapmalarını istemeli bu konuda onları teşvik etmeliyiz.