Bir Gece Ansızın Atanabilirim

Abone Ol

Bir ülkenin gelişmiş olduğunu gösteren, bir takım alametler vardır. Bunlardan başlıcası, GSMH’nın ve kişi başına düşen milli gelirin yüksek olmasıdır; bununla beraber üretken bir ekonomi ve iyi bir eğitim sisteminin bulunmasıdır. Ancak, bu saydığım unsurlar gelişmiş ülke sayılmayan, bununla beraber muazzam bir ekonomik kapasiteye ve bunun getirdiği siyasi güce sahip ülkelerde de vardır: Çin, Körfez Monarşileri. Gelişmiş ülke addedilmenin yegane yolu sadece ekonomik gelişmişlik değildir. Çünkü ekonominin lokomotifi, kar dürtüsüdür ve her toplumda, her millette bulunur.
Gelişmiş ülke addedilmenin yegane yolu, tek bir maddede gizlidir: O da hukuk devleti olmaktır. Hukuk devleti: Ülkedeki bütün kişi ve kurumların hukuk kurallarıyla bağlı olmasıdır. Hatta bu kanunları vaz eden devletin kendisinin de bu kurallar ile bağlı olmasıdır. Gelişmiş ülke olan veya olmaya çalışan bir ülkenin bu ilkeden taviz verme şansı yoktur. Çünkü gelişmiş bir ekonominin temeli, akli ve fiziki kabiliyetlerini her alanda serbestçe ortaya koyabilen; serbestçe düşünen ve düşüncesinden dolayı toplum veya devlet tarafından kovuşturmaya maruz kalmayan bireylere dayanır. Gelişmiş bir ülkenin temeli, kendisini devlet kurumları önünde piyasanın bütün aktörleri ile beraber, eşit muamele göreceğini bilen; yarattığı ekonomik değerin hukuk kurallarıyla herkese karşı korunacağını bilen iş adamlarına dayanır.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi bireyler, onların menfaatleri ve toplum düzeni, hukuk tarafından korunmazsa, korunma ve emniyet ihtiyacı için hukuk haricindeki elemanlar devreye girer. Bu yazıyı yazdığım sırada, toplumumuzun negatif örneklerini yukarıya, yönetici pozisyonuna doğru ilerleten çarklar çalışıyor olabilir. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’ndan Yargıtay’a atanan bir hakim, daha Yargıtay’da bir dosyanın kapağını açmadan, bir gece Anayasa Mahkemesi’ne yani; bütün Türk yargı organlarını bağlayıcı kararlar veren bir mahkemenin üyesi olarak atanabilir. Diyebilirsiniz ki; “atama kanuna uygun yapılmıştır, o nedenle söylenecek bir söz yoktur.” Ancak unutmayın ki, 1933 ve 1945 yılları arasında Almanya’da da bütün işler kanunlara uygun yapılmaktaydı.
Hasıl-ı vel kelam bir işin kanuna veya o zamandaki ikincil kurallara uygun yapılması, o kararı haklı veya kesin kılmaz. Adaletin terazisini yanılttığınızı düşünebilirsiniz. Ancak, her sabahın bir akşamı; her başlangıcın bir sonu vardır. En nihayetinde hesabı, kanun değil hesap yılı sonunda toplum vicdanı kesecektir. Şairin ifadesiyle:
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!